Okudum: Ölü Kelebeklerin Dansı

Ölü Kelebeklerin DansıÖlü Kelebeklerin Dansı by Hüsnü Arkan
My rating: 3 of 5 stars

Ölü Kelebeklerin Dansı, Hüsnü Arkan'ın 1998 yılında yayımlanan ilk romanı. Benim elimde Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan basımı var. Özellikle kapak tasarımını beğendiğimi belirtmeden geçmeyeyim. Yazarın ilk romanı, benim de okuduğum ilk kitabı olduğu için diğer eserleriyle herhangi bir karşılaştırma yapamam. Alegorik anlatımlardan hoşlandığım için de Ölü Kelebeklerin Dansı özellikle ilgimi çeken bir roman oldu.
Roman ölümünden on altı gün sonra anılarını yazmaya başlayan, daha doğrusu yaşadığı günlerden anımsadıklarını yazmaya başlayan ama ölü olduğunu bir türlü kabul edemeyen Haldun'un hikayesini kendi ağzından anlatıyor. Böylece okur da Haldun'la birlikte bir ölüler dünyasına, bir yaşayanlar dünyasına gidip geliyor. Felsefi açılımları olan metnin arka planında denizin ayırdığı iki bölgede yaşayan insanların yaşam biçimlerinin farklılığı ortaya konuyor. Güneyde yaşayanlar yoksul, aç, sefil; Haldun'un yaşadığı bölge ise düzenin şaşmadan işlediği zengin ve güçlü bir iklim. Kuzeydekiler, güneydekilerin kendi topraklarına göçmesini istemese de içlerinde sefalete kulaklarını tıkamayan ve onlar adına direnen bir grup var ki kahramanımız Haldun da onlardan biri.
Ölüler dünyasına geçtiğinde Haldun'a yardım eden Çinli psikolog, arada bir görünen ve bazı sorulara yanıt bulmaya çalışan müslüman papaz, motorsikletli kurye Vincent ve orospu Lethe Haldun'un ölüler dünyasındaki dostları ve aynı zamanda okurun biraz dikkatle yakalayacağı ipuçlarıyla metnin anahtarları. Çinli doktor Sematyen roman boyunca Haldun'un ölüler dünyasındaki rehberi oluyor ve Haldun'un hangi dünyaya dahil olduğunu anlayabilmesi için gereken işareti/haritayı da o veriyor. Bu da bize Çinli bilge Chuang-Tzu'nun düşünü anımsatıyor. Kuryelik yapan Vincent ise kahramanımız Haldun tanıyamasa da bizim çok iyi tanıdığımız bir ressam; eğlenmeye gittikleri Sirene de onun yapmış olduğu tablolardan birinde yer alan mekan. Sirene'de Haldun'u dinleyen orospu Lethe ise Yunan mitolojisindeki bir yeraltı ırmağının adı; bu ırmağa giren ölülerin ruhları dünyada yaşamış oldukları geçmiş fani hayatlarına dair her şeyi unuturlarmış. Metnin ana kapılarını açan bu anahtarları keşfettikten sonra müslüman papaz, genç Yakop ve annesi Arinna'nın da okura söyleyeceği başka sırlar olduğunu da keşfediyoruz.
Yazar kitabında göç olgusuna değinirken bence bunu iki yönlü anlatmak derdinde. Bir doğduğumuz yeri seçemediğimiz gibi yaşayacağımız yeri de kolay kolay seçemez durumdayız ve göç çağımızın en büyük travmalarından biri. Bunu insanın varoluşsal sorgulamalarıyla değerlendirirsek yaşam ve ölüm de kendi seçimimizin dışında kalan ruhsal bir göç, başka bir travma. Diğer yandan felsefesiyle uğraşmayı bir yana bırakıp yalnızca toplumsal ayrışmanın bugün geldiği yer, iletişimin engellenmesi, kültürler arası ilişkinin kopacak noktaya gelmesi, insanlığın ve tanrının sorgulanmasını yirmi yıl önce hikaye eden bir roman olduğu için bile okuyabilirsiniz.


View all my reviews

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güneş, Kum, Deniz ve Kitap

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Hangi Şehir Hangi Hikaye