CALVINO’nun Dünyası: Anlaması Zor, Kaybolması Kolay, Rengârenk Bir Masal



Her birimizin okuma serüveni farklı. Okumaktan zevk aldığımız hikâyeler var, ne yazarsa yazsın okurum dediğimiz yazarlar ya da asla okumam/okuyamam dediğimiz kitaplar. Her metnin kendine ait okuru var elbette ama bazı metinler ve yazarları özel bir emek ister okurundan. Kendisini, hikâyesini,  meselesini metnin içine gizler. Yalnızca İtalyan Edebiyatının değil Dünya Edebiyatının da en özgün yazarlarından Italo Calvino da onlardan biri. Okurlarını fantastik kentlerde, ortaçağ hikâyelerinde, masalların büyülü dünyasında, bilim kurgu imgeleri yüklü uzay öykülerinde dolaştırır. Edebiyatseverlerin tüm merakına rağmen yaptığı söyleşilerde kendini saklamayı başararak edebiyattan, yazma ve okuma serüveninden bahsetmiştir.
1923′te Havana-Küba’nın bir banliyösü olan Santiago de Las Vegas’ta doğan Calvino’nun anne ve babası bilim insanıdır. İki yıl sonra İtalya'ya dönerek San Remo'ya yerleşir Calvino ailesi.  Burada geçirdiği günlerin izi Ağaca Tüneyen Baron adlı kitabında ortaya çıkar. Kitaplarla tanışması, fantastik hikâyelere tutkusu Kipling’i keşfetmesiyle olur. Ancak ailesinin aksine doğa bilimleriyle pek ilgisi yoktur ve bu hal özellikle babasıyla arasındaki mesafenin giderek açılmasına sebep olur. Yaşamının dönüm noktalarını okuduğumuz San Giovanni Yolu’nda kendini bulma, kabul ettirme direncini anlatır.
“Ya ben? Sanırım ben başka bir şey düşünüyordum. Doğa neydi? Otlar, bitkiler, yeşil yerler, hayvanlar. Zaten doğanın ortasında yaşıyor ve başka bir yerde olmak istiyordum. Doğanın karşısında ilgisiz, sakınımlı, yer yer düşmanca bir tutum takınıyordum. Ve bir şeyi bilmiyordum: Ben de bir ilişki, belki babamınkinden daha talihli bir ilişki arayışı içindeydim, edebiyatın her şeye anlamını yeniden kazandırarak bana vereceği bir ilişki, böylece birden her şey gerçek, somut, ele geçirilebilir ve kusursuz hale gelecekti, artık yitirdiğim o dünyadaki her şey.”
Annesinin henüz o doğmadan alıp her yıl ciltlettirdiği çizgi roman dergileri, okuma yazmayı öğrenmemiş Italo için saatler geçirdiği, her kareyi, her sahneyi kendine göre yorumladığı, hikâyeyi yeniden yeniden yazdığı bir yaratım alanıdır. Okumayı öğrendiğinde ise bu dergilerin yazılı metinlerini “okumaktansa” eskisi gibi resimlere bakarak kendi hikâyesini yazmaya devam eder. Hatta kendisi de bunu denemek ister. Ergenlik çağına geldiğinde sinemayı keşfeder ve bu ilgisi ergenliği boyunca sürer.
“Öyleyse, o zamanlar sinema, bu bağlamda, ne anlama gelmişti benim için? Söyleyeyim: uzaklık…  Gençliğimizi beslemiş olan uzaklık sineması, mutlak yakınlığın sinemasında kesin olarak tersine döner. Şu kısa ömrümüzde, her şey orada, beyazperdede öylece durur, kaygı verici derecede varlığını duyurur; ilk sevgi imgeleri ve ölüm uyarıları her düşte bize ulaşır, dünyanın sonu bizimle başlamıştır ve sona erecek gibi değildir; yalnızca seyircisi olduğunu düşündüğümüz film, kendi yaşamımızın öyküsüdür.”
İkinci Dünya Savaşı başladığında Italo Cavino henüz on altı yaşındadır, ideolojik bir duruşu yoktur. Bu yaşlarda kısa hikâyeler, piyesler, şiirler yazar. Liseden mezun olduktan sonra Tarım Fakültesi’ne yazılır ancak daha sonra buradan ayrılıp Edebiyat Fakültesi’ni bitirecek ve tezini Joseph Conrad üzerine yazacaktır.
Lise arkadaşlıkları, okumaları sayesinde politik bilinçlenme dönemi yaşar ve sonunda anti-faşist bir görüş benimser. 1943′te Salò Cumhuriyeti tarafından askere çağrılır ancak gitmez ve bir süre saklanmak zorunda kalır. Çatışmada sırasında genç bir komünistin ölümünden sonra kendisini partiye tanıtır ve daha sonra 1944′te İtalyan Komünist Partisi’ne katılır.
“Şimdiye kadar yazdıklarımın hepsi, o sabaha ilişkin artık hemen hiçbir şey anımsamadığımı anlamama yarıyor, akşamı, eceyi anlatmak için daha pek çok sayfa yazmam gerektiğini: Düşman toprağında, artık kimin canlı kimin ölü olduğunu bilmeyen canlıların, başında bekledikleri ölümün gecesini. Kendi gecemi, kazandım mı, kaybettim mi söylesinler diye dağda yoldaşlarımı ararken. O zamanki o geceyi yazımı yazmakta olduğum bu geceden ayıran uzaklığı. Belirip yok olan her şeyin anlamını.”
Aylar boyunca dağlarda partizan mücadeleye katılır. Bu süreçte anne ve babası Almanlar tarafından tutuklanır. Ancak savaş sona erdiğinde özgür kalırlar. Italo Calvino da gazete ve dergilerde çalışmaya başlar.  Savaş zamanında anti-faşist bir partizan olarak yaşadıklarını öyküleştirir. Örümceklerin Yuvalandığı Patika adını verdiği bu kitabı bitirdiğinde tanınmış bir yazar olan Cesare Pavese’ye gösterir. O sıralarda tekrar canlandırmaya çalıştıkları Einaudi Yayınevi, Pavese’nin önerisiyle kitabı yayımlar. Kitap, savaş sonrası bir toplumda altı bin adet satarak büyük bir başarı sağlar. Üstelik önemli bir ödül olan Riccione Ödülü’nü kazanır. Calvino da Torino’daki Einaudi yayınevinde çalışmaya başlar. Zamanla bu yayınevinde editör olan Calvino’nun tüm yapıtları da burada yayınlanacaktır. Torino’da, içinde bulunduğu ortam, bir endüstri kentinin olanakları, editör olarak önemli yazarların metinlerini gözden geçirmesi ve katkıda bulunması Italo Calvino’nun entelektüel ve estetik gelişimine önemli katkılar sağlar. Savaş ve Direniş sonrası İtalya’yı anlattığı ilk hikâyelerinden sonra Atalarımız üçlemesiyle Calvino farklı bir edebiyata yönelmeye başlamıştır. İtalyan Masallarıyla ilgili yaptığı araştırma sonrasında yayımladığı kitap onu fantastik edebiyata yakınlaştırır. Atalarımız Üçlemesi içinde yer alan İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron ve Varolmayan Şövalye birer ortaçağ hikâyesi olmasına rağmen güncel meselelere dair derin bir bakışı ortaya koyar; iyi ve kötü hakkında söz söylemekten çok insanın eksik ve parçalanmış halini gözler önüne serer. Üstelik bunu bir masalın içine gizler. Bu eseri 1960 yılında Calvino’ya Salento Ödülü’yle büyük bir ün sağlar.

Rusya’nın Macar İsyanına müdahalesi sonucunda Calvino Komünist Parti’den ayrılır. Bir sanatçı olarak politikadan uzak kalmaya karar vermiştir. Bu görüşünü Arjantin Karıncası, Emlak Vurgunu ve Kirli Hava Bulutu’nda, ama en çok da son derece gerçekçi bir roman olan Sandık Gözlemcisinin Uzun Günü’nde ortaya koyar. Bir sandık gözlemcisi olan Amerigo Ormea, “Ahlak insanı eyleme zorlar, ama ya eylem boşunaysa?”  sorusu üzerine derin düşüncelere dalar. Kozmokomik Öyküler ve Sıfır Zaman eserlerinde bilimi kullanarak fantastik öyküler anlatmaya devam eder. Amerika Dersleri’nde der ki:
“Edebiyatın sonsuz evreninde hep keşfedilecek başka yollar, çok yeni ya da çok eski yollar açılır, dünyaya ilişkin imgemizi değiştirebilecek üsluplar ve biçimler… Ama eğer edebiyat bana yalnızca düşlerin peşinde olmadığım güvencesini vermeye yetmezse, içinde her ağırlığın çözüldüğü görülerim için bilimde kaynak ararım.”
1964’te taşındığı Paris’te Arjantin asıllı eşi Esther Singer ile evlenir. Calvino, Paris’te yaşadığı sürece Einaudi’deki işinden ayrılmaz. İtalya’dan uzakta yaşamaktan mutludur: “Benim için en ideal yer bir yabancı olarak yaşamanın en doğal olduğu yerdir.”
Şair, romancı, matematikçi Raymond Queneau ve matematik tarihçisi François LeLionanais tarafından geliştirilen Oulipo (Potansiyel Edebiyat Atölyesi) çalışmalarını izler. Dilin sınırlarını genişleterek yeni olanaklar yaratmayı amaçlayan bu akımın en bilinen üyelerinden biri de George Perec’tir. Oulipo, önceden belirlenen matematik ve mantık kurallarına göre oluşturulan biçimsel bir tekniktir. Yazar her eseri için bir biçim belirleyebilir. Bilimden yararlanarak fantastiğe doğru yol alan deneysel bir çalışmadır. Bu akımın ilk ürünü olarak Calvino Kesişen Yazgılar Şatosu’nu yayınlar. Büyülü tarot kartlarıyla çıkılan bu yolculukta, ormandaki bir şatoda bir araya gelen yolcular konuşmazlar. Çünkü hem hikâyenin kahramanı hem de tarot kartlarındaki resimlerdir ve ancak yan yana geldiklerinde dile gelebilirler. Ama kartların sayısı sınırlı, anlatılacaklar ise sınırsızdır. Okur da tarot kartlarıyla birlikte sihirli bir hikâyenin içinde kaybolur.
1972’de yayımladığı Görünmez Kentler ile bu kez Marco Polo ve Kubilay Han’ı karşı karşıya getirir. Calvino imgesel kentlerini anı, arzu, göstergeler, ince, takas, gözler, ad, ölüler, gökyüzü, sürekli, gizli olarak on bir temayla anlatır. Anlatıda Kubilay Han için her seferinde farklı bir dizilimle donattığı satranç tahtasından, hiçliğin simgesinden başka bir şey değildir fethettiği kentler. Marco Polo ise Kubilay Han’a hiçlik gibi görünen o kentleri daha yakından incelemeye davet eder. O andan itibaren bir yapboz oyunu başlar, kentlerin dolambaçlı yollarında yönümüzü bulmaya çalışırız. Italo Calvino için kent simgesi geometrik ussallık ile insan yaşamı arasındaki kördüğümü dile getirebildiği olanaklar sunar.
*seeing calvino tasarımıdır (görünmez kentler, bauci)

1979’da yayımlanan Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu ile okurlarını bu kez başka bir bulmacanın içine davet eder. Romanın en önemli özelliği okuru, yazarı ve romanın kahramanlarını aynı kurmaca içinde buluşturmasıdır. Birinci Bölüm’de okuru elinde tuttuğu kitabı almaya, okumaya davet eden ve nasıl okuması gerektiğini anlatan bir metinle karşılaşırız. Kitap iki farklı kurguyla devam eder: Biri yarıda kalan, bir türlü tamamlanmayan ama bir şekilde birbirlerine değen on roman başlangıcı; diğeri de okurun hikâyesidir. Okurun hikâyesi aynı zamanda bizim de hikâyemizdir. Post modern edebiyatın en güzel örneklerinden biri olan bu eser içinde kaybolduğunuz bir metne dönüşür. Ve okur her yolunu kaybettiğinde aslında yeniden başlamaktadır.
1980′de Calvino ailesi İtalya’ya geri döner ve Roma’ya yerleşir. Yazar, La Repubblica gazetesiyle olan çalışmalarını daha da yoğunlaştırır. 1983’te Palomar’ı yayınlar. Bay Palomar doğayı gözlemleyerek doğa-insan, insan-evren ilişkisini ve iletişimdeki benzerlikleri üzerine düşünür. Calvino ise Palomar’ın hikâyesini şöyle özetleyecektir: “Bir adam, adım adım bilgeliğe ulaşmak için yürüyüşe çıkıyor. Hâlâ varamadı…”

*seeing calvino tasarımıdır (görünmez kentler, isidora)

6 Haziran 1984’te Charles Eliot Norton Şiir Konferansları’nı sunmak üzere Harvard Üniversitesi tarafından davet edilir. Şiir ile sanatsal iletişimin her biçimi ifade edildiğinden konu seçimi tamamen serbesttir. 1985-1986 öğretim yılında vereceği altı konferans için hazırlanan Italo Calvino 19 Eylül 1985′te geçirdiği beyin kanaması nedeniyle Sinea’da yaşamını yitirir. Hazırlamış olduğu beş konferansın notlarıyla birlikte bir de taslak halindeki dosya eşi tarafından 1988’de Amerika Dersleri adıyla yayınlanır.
Italo Calvino bütün eserlerinde yapboz gibi her parçanın farklı bir yeri işaret ettiği göstergeler kullanır. Yapbozun elinizde tuttuğunuz parçasının bütünle uyumlu olduğu tek bir yer vardır. Her küçük parça kendisine ait olan yere yerleştiğinde büsbütün farklı, büyük bir resim ortaya çıkar. Calvino için yazılı sözün ortaya çıkabilmesi görsel bir imgenin varlığına bağlıdır. Okur, her eserinde farklı bir alegorik dünyanın içine girer. Anlaması zor, kaybolması kolay, keyfine varınca hep gitmek isteyeceğiniz rengârenk bir dünyadır.
“Kum taneleri gibi pek sık, yan yana dizili imlerden oluşmuş sayfalar, tıpkı çöl rüzgârının savurduğu kum tepeleri gibi, hep aynı ve hep farklı bir yüzeyde dünyanın rengârenk gösterisini temsil eder.” 

Alıntılar:
YKY, San Giovanni Yolu, Italo Calvino, Çev: Kemal Atakay
YKY, Amerika Dersleri, Italo Calvino, Çev: Kemal Atakay
YKY, Palomar, Italo Calvino, Çev: Rekin Teksoy

**Bu yazı Gamlı Baykuş Dergisi 5ȃ.sayısında yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güneş, Kum, Deniz ve Kitap

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Hangi Şehir Hangi Hikaye