Kayıtlar

günlük etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yokuşun İki Yanı

Resim
Günceden 56/,,, İnce uzun bir yokuş, parke taşların köşeleri iyice yenmiş, üst kenarları yosun tutmuş. Yokuşun ortasında bir erguvan, dalları deniz görür. Aşağıda iki başta iki salkım söğüt, yerlere dek eğmiş dallarını. Sabahları deniz tüter, pus olur üstü. Uzaktan vapur düdükleri duyulur. İki mahallenin arasında, hangisine ait, hangisinden yana… Yokuşun bir yanında az katlı, bahçeli, balkonlarından begonvillerin sarktığı, pencerelerinde kimsenin görünmediği, sessiz zenginlerin evleri. Çocuklar sokakta oynamaz, toza bulanmaz, düşmez, dizleri sıyrılmaz. Erkekler büyük siyah arabalarla gelip giderler işlerine, kadınların da büyük kırmızı, mavi, beyaz arabaları vardır. Hepsi de siyah camlı gözlüklerin ardına saklar bakışlarını. Başları sokağın diğer tarafına doğru dönmez, oradan gelen sesleri duymazlar, kopan cümbüşe aldırmazlar. O taraf boş, bomboş, sahipsiz. Diğer yanda ise her türlü sesin dışarı aktığı, boşalmış yağ tenekelerinde, yoğurt kaplarında rengârenk sardunyaların boy v...

Takvimin İlk Sayfası

Resim
  Günceden 55/... Takvim değişti, hayatımızdaysa değişen fazla bir şey yok. Yalnızca endişe ve korku dün geceden beri daha çok yer etti içimize. Hepimizin barış, huzur dilediği yeni yıl büyük bir faciayla geldi. Nereye gitti o kadar dilek, dua... İnanması zor ama çocuklara hediye veren düşsel bir kahramanın eline kalaşnikof tutuşturdular. Yılın en güzel zamanıdır yılbaşı; her yer ışıl ışıl parlar, hayat canlanır, hoşgörü daha görünür olur, herkesin umudu vardır gelecekten. Yılın ilk günü rehavet kokar, keyif ve huzur vardır. Sokaklar da sakindir, insanlar da. Oysa bu yıl acı, öfke, gözyaşı sindi üzerimize. Nasıl unuturuz bu günü. Artık hiçbir yılbaşı eskisi gibi olmayacak. Bir sürü söz söylesek, parmakla göstersek sorumluları, sorumsuzları bulup üzerlerinde tepinsek ne olur? Hangi eylem kaybettiklerimizi geri getirebilir? Nasıl akar "1 Ocak" sayfasının üzerindeki kan kırmızısı? Acımız gittikçe katmerleniyor. Her saldırı sonrası daha suçlu hissediyoruz kendimizi sevdi...

Günlüğüm - 54

Resim
Haydarpaşa, Kitaplar, Yaz, Liste ve Notlar Haydarpaşa Tren Garı'nda düzenlenmiş olan Kadıköy Kitap Günleri bu haftanın en güzel etkinliğiydi benim için. Gar ve kitaplar birbirine çok yakışmıştı. Kadıköy Belediyesi'nin her yıl düzenlediği bu etkinlik daha önce CKM'de yapılıyor ve dar bir alana sıkışıyordu. Üstelik bu alanda büyük yayınevlerini bulmak da mümkün olmuyordu. Oysa bu yıl hem Gar tekrar nefes aldı, insan sesine ve sıcağına kavuştu hem de kitaplar ve yayınevleri Kadıköy'e yakışır bir biçimde okuruyla buluştu. Temizlenen vagonları, aralara serpiştirilen çay-kahve istasyonları, acıkanlar için gar lokantasıyla, denizden gelen rüzgârıyla çok da güzel oldu. Umarım böyle devam eder... Kitap Günleri'nden bahsetmişken sözü yaz okumalarına getireyim. Yaz için tavsiye edeceğim kitapların bazılarını bu kış boyunca okuma atölyelerinde birlikte okuyacağız ve konuşacağız. Bu liste benim okuma listemdeki kitaplarla birlikte genel olarak "ne okuyalım"...

Günlüğüm - 53

Resim
ANNE OLMAK Canım annem sık sık "anne olunca anlayacaksın" derdi. Haklıymış. Anne olunca anladığım şeylerin listesini yapmak istedim ben de bu yıl Anneler Günü'nde. En çok annemin kıymetini anladım. Anne olmanın ölene dek sürecek bir sorumluluk olduğunu anladım. Uykusuz, aç, susuz kalabilmek ve bunları aklına bile getirmeden saatlerce durabilmek olduğunu anladım. Bir anne olarak oğluma peynir ve balık yedirebilmek için ne kadar yaratıcı, aynı zamanda ne kadar tehditk â r olabileceğimi anladım. Hasta olduğunda yanında yatabilmek için, küçücük bir bebek yatağına bile sığabileceğimi anladım. Gecenin bir yarısı uyanıp, oğlumun soluk alışverişini duymanın beni ağlatabileceğini anladım. Farkında bile olmadan, adını bile duymadığım ülkelerden gelen futbolcuların isimlerini ezberleyebildiğimi anladım. O küçük adamın yaşamımdaki en büyük yeri kapladığını anladım. Bir anne olarak çocuğuna ders çalıştırmanın ne kadar çekilmez bir iş olduğunu anladım. Gelec...

Günlüğüm - 52

Resim
"Artık yeni bir şey yok. İcat edilecek her şey icat edildi." Charles H. Duell, Amerikan Patent Dairesi Başkanı, 1899 Mr. Duell'in bu sözleri sarf etmesinin üzerinden yüz yıl bile geçmemişken hayatımızda çok şey değişti. Üstelik bu değişimlerin hepsi de teknolojik icatlarla oldu. Hele son on beş yılda tanık olduğumuz, hemen benimseyip günlük hayatımıza aldığımız, zaman zaman etkilerinden şikayet ettiğimiz akıllı teknolojileri düşünürsek... Gitmeden önce internetten biraz araştırsam da karşıma böyle şeylerin çıkacağını tahmin etmemiştim. Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde, Dijital Devrim Sergisi son kırk yılda teknolojinin geldiği yeri göstermesinin de ötesinde onunla neler yapabileceğimizi ve nasıl çılgınca bizi içine alacağını anlatması bakımından ilginç ve dudak uçuklatıcı. Sosyal medyada paylaştığım bazı fotoğraflardan belki görmüşsünüzdür; sergi salonunun ortasından başlıyorsunuz gezmeye ve bu bölüme "Dijital Arkeoloji" adı verilmiş. Bilin b...

Günlüğüm - 51

Resim
"Günlüğüm" diye yazmayalı çok olmuş. Yazacak şey olmadığından değil de yazmalı dediklerimi sıraya dizememekten daha çok. Ama bu gün başka bir heyecan var... Bir mektup aldım. E-posta, mesaj, falan değil. Resmi bir yazı da değil; bildiğiniz mektup işte. Kanlı canlı, duyarlı birinin zaman ayırdığı, kağıda yazdığı, zarfa koyup postaya verdiği gerçek bir mektup. Üstelik tanımadığım daha doğrusu çok az tanıdığım birinden geliyor. Tumblr'da karşılaşmıştık iki okur olarak. Benden imzalı bir Akata'ya Yolculuk istedi. Neden, diye sordum. Çocuğu yoktu. Gelecekteki çocuğu için istediğini yazdı. Yayınevleri yazarlara çok az kitap verdiği için bu tür istekleri karşılamak mümkün olmuyor ne yazık ki. Henüz doğacak olması bile olasılık halindeki bir çocuk için kitap gönderme fikri çok hoştu doğrusu. Kitap gitti, güzel bir Akdeniz şehrine. Sonra bir mesaj geldi. "Size bir mektup yazmak istiyorum, adresinizi verebilir misiniz" diye... İşte o mektup bugün geldi. Üstelik ne...

Günlüğüm - 50

Resim
  İyi ki doğdun çocuk. Seni doğuran anaya helal olsun. Seni büyüten babaya selam olsun. Adını yüreğimize nakşettik, Bilesin çocuk.

Günlüğüm - 49

Günden, gündemden seçmece bunlar Yavuz Bingöl     - Söylediği türkülere yazık oldu… Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun sözleriyle, söylediği türküler bile ondan nefret edecek. Alev Alatlı - Ne zaman edebiyatçı oldu da, edebiyat ödülü alıyor… Alana da, verene de bakıyoruz; edebiyatın “e”sinden, sanatı “s”sinden  anlamayan kim? Siz kimsiniz? Hülya Koçyiğit - Utanının lütfen! Sizi seven bu halktan utanın. Bu halkın sizi layık gördüğü yeri, size verilen nice ödülleri küçümsediğiniz için utanın. Sizi seçenlere karşı, “nasıl seçildiği malum”ları tercih ettiğiniz için utanın Berkin Elvan - Ah be çocuk… Öyle çok büyüdün ki, bak ne boyuna, ne yüreğine yetişemiyorlar senin.. İyi uykular kara kaşlı çocuk… Milli Eğitim Şurası - Mahalle  mekteplerini açılmasınaaa… sınıfların haremlik, selamlık olarak ayrılmasınaaa… derslerin günde iki saatle sınırlanmasınaaa… Sünnilik dersinin zorunlu, matematik ve fen derslerinin seçmeli olmasınaaa… AZ KALDI… Yola devammm… Fazıl Say - N...

Günlüğüm - 48

Resim
Bir Ada Hikayesi... Sosyal medyada da birlikteysek eğer belki birkaç fotoğrafa rastlamışsınızdır. Geçen hafta eli kalem tutan arkadaşlarımla birlikte Gökçeada'daydık. Hep gitmek isteyip de gidemediğim bir yerdi. Tatil fikri ortaya çıktığında da ilk aklıma düşen yer oldu. Bu güzel, sakin ve gülümseyen adayla ilgili pek çok gezi yazısı, tanıtım sitesi falan bulabilirsiniz. Böyle şeyler yazmaya niyetim yok benim. Ben bu adaya ait duygularımı, algılarımı anlatmak istiyorum. Adaya giderken bindiğimiz feribotta rastladığımız bir afiş bize güzel bir tatil geçireceğimizi haber verir gibiydi. Kitap okunan ve kütüphanesi olan bir feribota binmişiz :) Adaya yaklaşırken heyecandan yerimizde duramıyorduk. Adaya indiğimizde kiralamayı düşündüğümüz araba ise çoktan başkaları tarafından kiralanmıştı. Araç kiralayabileceğimiz üç ofisten de eli boş dönünce moralimiz düzelsin diye güzel bir ada kahvaltısı yaptık. Sonra taksi şoförü Tarık Bey'le tanıştık, istediğimiz yere taşıdı durdu b...

Günlüğüm - 47

Sevgili Günlük, Bugün Türkiye'de ilk kez Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Bizler cumhur olarak gidip başkanımızı seçmek için oy verdik. Son on iki yıldır iktidarda olan partinin başkanı ne yazık ki seçimi önde götürüyor. Televizyonu kapattık, yalan dolanla dolu bir balkon konuşması daha dinlemeye tahammülümüz kalmadı artık. Bu yazıyı bitirdikten sonra bilgisayarımı ve telefonumu da kapatacağım. Ama artık bu ülkenin azınlık vatandaşlarından biri olduğumu biliyorum. Alevisi, ermenisi, çapulcusu, rumu, yahudisi, solcusu, kadıköy vapurundan ineni, kahkaha atan kadını, boy vermeyip oy vereni derken on dört parti, dernek, sivil toplum örgütü falan bir araya geldik de %40 edemedik... Hani bize beyaz türk diyorlardı ya, renk değiştirdik... Evet günlük, belki konuşuyor olsan bana derdin ki, ne yani sen böyle olacağını tahmin etmiyor muydun... Elbette ediyordum herkes gibi... Ama aylarca görüşmeler yapılıp da ortaya çıkarılan çatı adayının en azından 30 Mart seçimlerinden daha fazla oy a...

Günlüğüm - 45

Resim
... Benim sizden kendim için                hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki                kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı,                teyze, amca bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin,                şeker de yiyebilsinler. (1956) Söyleyecek çok sözüm var da bir türlü söyleyemiyorum işte. Belki de dinleyeni olmayacağını bildiğimden düğümlenip kalıyor dilimde, elimde. Bakıyorum her yerde kimin kime ne dediği, Hitler, Nazi anıştırmaları, küfürler... Okumak da, dinlemek de, izlemek de zor geliyor. "Ölen siviller" diye bahsedilen sayıların çoğunun birer çocuk olduğunu unutuyoruz. Bir kaç perişan çocuk fotoğrafıyla geçiştirilemeyecek kadar korkunç aslında yaşananlar. Sade...

Günlüğüm - 43

Birkaç gün önce Lana kahve falıma bakmıştı. Bir kadın var dedi, karnı şişmiş, hasta. Gerisini söylemedi. Yine de sen aklıma hiç gelmedin. Oysa ne zamandır çaresiz dertle pençe pençe savaştığını biliyordum. Yine de yakıştıramadım sana o karanlık uykuyu. Eşin Gölcük'ten sağ salim kurtulmuştu ne de olsa, Azrail'in artık peşinizi bıraktığını sanıyordum. İyileşecektin, son gelen haberler ne kadar da umutvardı. Ayağa kalkacaktın, annenin boynuna sarılacaktın, mahcup gülümsemen ve iyilik dolu zeytin gözlerinle "çok şükür" diyecektin. Çocuklarının mürüvvetini görecektin daha... Seni görünce utanacaktım; arayamadım, elim varmadı, diyecektim. Sen her zamanki nezaketinle affedecektin beni. Tanrı sevdiği kullarını yanına alırmış derler, keşke seni bu kadar sevmeseydi...

Günlüğüm - 42

Resim
Kitapların Ardından 2013 Kasım ayında başladığımız kitap okuma yolculuğumuzu 19 Nisan Cumartesi günü bitirdik. Altı ay içinde on iki kitap okuduk, kahramanlarımız oldu, anti-kahramanlarımız oldu. Yazarların hayatlarına göz attık, dönemleri ve olayları anlamaya çalıştık, aşık olduk, öldük, dirildik, yabancılaştık, yalnızlaştık. Keyifle, birbirimizden aldığımız enerjiyle, hep güler yüzle ve sevinçle kucakladık kitaplarımızı. Arkadaş olduk, yeni dostluklar kurduk. Sonbaharda yeniden görüşebilmek dileğiyle kitaplarla çıktığım bu yolculukta bana eşlik eden tüm katılımcılara teşekkür ederim.

Günlüğüm - 41

Resim
Son yazdığım gün dökümünün üzerinden ne çok zaman geçmiş. Demek ki koşmaya ara verip de nefes alacak zaman bulamamışım çokçadır. Hepimizin günleri dolu dolu, zaman her gün biraz daha hızlı, her zaman yetişecek çok fazla yer, yapacak çok fazla iş var. Üstelik yapamadıklarımız, yetişemediklerimiz de cabası. Hele yapmak isteyip de yapamadıklarımız nasıl da iç acıtıyor. Biliyorsunuz, Kozyatağı Kültür Merkezi'nde Okuma Günleri etkinliğimiz var. Çok güzel geçiyor. Geçen yıl beş, altı kişiyle başladığımız grup 20 kişinin üzerine çıktı hatta bazen otuzları bile aştığı oluyor. Ve hatta bazen erkekler de katılıyor :) Bu etkinlikte yazarlar ve okuduğumuz eseri hakkında konuştuklarımızı ve Şubat 'ta gerçekleştirdiğimiz Jale Sancak söyleşini de burada bulacaksınız... Ama biraz daha zamana ihtiyacım var... Şimdilik aklımda başka bir şey var, peşinde koştuğum, arayıp durduğum bir şey... Nohut Ekmeği!!! Geçen hafta istemeden kulak misafiri olduğum bir konuşmada bir adam karşısında o...

Günlüğüm - 40

Resim
"şiir sever misiniz?" "herkese bir şans vermek gerekir." ... tanıdık geldi mi size. yücel yarımbatman'ın istiklal caddesi'nde sizi çağırmak için kullandığı sözcükler bunlar. ne zaman oralarda olsam gözlerim kendisini arar, bilirim hep oradadır. bazen yağmurda, içini titreten soğukta bile sımsıcak gülümsemesi ve gözleriyle çağırır sizi. hep önünden geçer gidersiniz, şiirlerini merak ederek. bazen cebinizde paranız olmaz, bazen şiir okuyacak kadar keyfiniz, bazen kimse basmamış kendi bastırmış diye acırsınız, bazen sinirlisinizdir, bazen de onu görmeyecek kadar meşgul. ama o hep oradadır. kitabının kapağında yazıyor "sokak şairi" diye, kendi de böyle anılmak istiyor, sigortalı bir işi de yok, şiir satıyor. şiir okuyacak, şiire para verecek yürekli insanlar arıyor. ve inanın güzel şiir yazıyor. http://gencdergisi.com/detay.php?id=2507

Günlüğüm - 38

Resim
Bir Okuma/Okuyamama Hikayesi İşten çıktığımda alaca karanlık ve serinceydi hava. Kendime geldim, derin bir nefes. Ne de olsa uzuuuun bir tatilin ardından ilk iş gününü kazasız belasız atlatmak az şey değildi. Bahariye caddesinden iskeleye doğru sallana sallana yürümeye başladım, mağazaların ışıkları, vitrinlerdeki renkli şölen daha da güzelleştirmişti akşamın bu saatlerini. Keyfim yerinde, yeni başladığım kitabım çantamın içinde. Dolmuş durağında sıraya girdim, hemen önümde heyecanlı bir amca, gözleri fena halde bozuk, taşıdığı gözlükler burun kemiğini çökertecek cinsten. Elinde kalın, her tarafından kağıt ve gazete fışkıran bir çanta. Kendisi de çantası gibi dağınık. Eyvah, dedim; inşallah benim yanıma oturmaz. Umarım dolmuş sırası denk gelir ve öndeki tek kişilik koltuk bana kalır. Olmadı. Heyecanlı amca yanımda. En arkadaki dörtlü koltuğa oturduk. O ana dek fark etmediğim bir şeyi fark ettim birden. Sadece çantasında değil elinde de bir sürü kağıt, Saatli Maarif Takvimi'nin ...

Günlüğüm - 37

Resim
Yaşasın Bayram "Nerde o eski bayramlar" demeyeceğim. Şimdi de seviyorum bayramları. İçim kıpır kıpır oluyor. Tatile falan da gitmiyoruz, İstanbul'dayız hemen her bayram. Sabah kahvaltımızı kayınvalidemlerde yapıyoruz, genellikle söylediğimiz saatten geç gidiyoruz. Bekliyorlar, yumurtalar haşlanmış, sofra donatılmış, Ömer'in sevdiği zeytinlerden alınmış, biz gelene kadar çay da biraz kararmış oluyor. Sonra anneanneme gidiyoruz, oğlum nenesinin elini öpüyor. O, kocaman ve kocamış bedeniyle, bin bir zahmet yaptığı yemeklerden tatlılardan ikram ediyor. Kim gelmiş, kim henüz gelmemiş, kim tatile gitmiş hepsini öğreniyoruz. Oğlum halının üzerinde evde asla yüzüne bile bakmayacağı kırık dökük oyuncaklarla, eski kutularla falan bir oyun yaratmaya çalışıyor kendine, hem de hiç şikayetsiz. Biz bağıra bağıra konuşuyoruz, her gün biraz daha az duyan kulaklarına. Dizilerden bahsediyoruz, seyretmesek de anneannem hepsinin kısa bir özetini yapıyor, kahramanlarla tanışıyoruz. Art...

Günlüğüm - 36

Resim
"Küsmek iyidir bazen" Böyle yazmıştım dün "durumuma". Facebook ve twitter daki hesaplarımda birileri beğenmiş bu durumu birileri de şöyle yanıtlamış beni "abartmadan ama" :) Evet, abartmadan, dozunu kaçırmadan küsmek iyidir bazen. Kendine küsersin önce, çekilirsin kabuğuna, hesaplaşırsın. Kıran kırana bir dövüş başlar içindeki diğer sen'lerle... Taraf da tutamazsın... Biri annedir, biri özgür kadın, biri çalışan kadın, biri evlat, biri abla, biri eş, diğerleri falan filan... Elif Şafak'ın Siyah Süt romanında vardı, içindeki farklı kişiliklerin çatışması... Ne güzeldi, hepsini sevmiştim ben. Benim içimde de var, belki daha kalabalık. İşte kimi zaman küsüyorum onlarla, hatta bazen hepsine birden. Yalnız bırakın beni diyorum. Oradan oraya çekiştirip durmayın. Mutsuz ediyorsunuz beni; kim olacağımı, ne olacağımı bilmiyorum, bölünüyorum, bölünüyorum, bölünüyorum. Sonra bakıyorum ki bana kalan en küçük parça... Dağılanları toplayıp birleştireyim d...

Günlüğüm - 35

Resim
Aslında tam da ne yazacağımı bilmiyorum. Kendimi yazarak anlatıyorum derken bu kez yazmak bile yetmiyor anlatmaya. Tam da, umutsuzum; kendimden vazgeçtim çocuğumun geleceğinden bile umutsuzum, derken... hatta söyleyip yazmışken... birden oldu... Gezi Parkı'nın adı umut oldu... Ne çokmuşuz meğer, birmişiz, birlikteymişiz, yalnız değilmişiz aslında, birbirimize sevgiyle bakabilir mişiz, el ele tutuşabilirmişiz, "yeter" diye bağırabilirmişiz sesimiz çıktığınca, parmak sallayanlara "dur" diyebilirmişiz. Ata'yı da, dini de, dili de, vatanı da, hoşgörüyü de bilirmişiz de, bildiğimizi bilmezmişiz sanki... Bir ağacın kökünden çoğalıp dallanıp budaklanıp çoğalabilir ve tüm ülkeyi sarıp sarmalayabilirmişiz istersek. Sarsabilirmişiz egolarını, kaşları çatık ahlak zabıtalığı yapıp bizim yerimize bizim için düşünmeye kalkan kimselerin... Uzun lafın kısası ne güzelmiş kendine "ayyaş ve çapulcu" diyebilmek, ben de gazlandım diye gerinebilmek!

Günlüğüm - 34

Her geçen gün bu şehirde hatta ait olduğumu hissettiğim bu topraklarda yaşam daha ağır geliyor. Oğlumu düşünüyorum; henüz bizim taşıdığımız yükün farkında değil. Onu korumak için uzak tuttuğumuz hoyratlığın farkında değil. Yıllar önce bir arkadaşım "bu ülkeye ezeceği bir evlat vermek istemiyorum" diyerek anne olmaktan vazgeçmişti. Onu kararından vazgeçirmeye çalışmıştım. Şimdi düşünüyorum da haklı mıydı acaba? Benim gibi milyonlarca anne çocuğunun bu ülkede nasıl bir gelecekle karşılaşacağından endişeli. Henüz kendi yaşamlarımızın en verimli çağlarında olmamıza rağmen, kendimizden vazgeçip -çünkü umudumuz kalmadı- çocuklarımızı kurtarabilir miyiz, diye düşünüp duruyoruz. Kurtarabilir miyiz? İki gün önce Kadıköy Bahariye Caddesi üzerindeki eski adliye binası önünde bir polisin bir kadını tekme tokat dövdüğüne, yerde sürüklediğine şahit oldum. Araya girmeye çalışan arkadaşı da okkalı bir yumrukla aldı nasibini. Olayı seyreden belki elli kişi sanki televizyon izler gibi izled...