Ne yazacağını bilmeden yazılmış kifayetsiz bir yazı!

Kaç gündür döndüm dolaştım, ne yapsam kafamın içinde büyük, küçük bir sürü soru işaretinin birbirine çarparak bölünüp çoğalmasını önleyemedim. Bir kelime aradım, bir cümle, belki bir fotoğraf ya da bir anı. Yok, zihnim hiçbir çağrıya yanıt vermedi. Süre doldu! Ekrana beyaz bir sayfa açtım. Parmaklarımı tuşların üzerinde gezdirdim. Bekledim… "Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kâğıt kalem aldım. Oturdum. Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım." (1) Galiba en iyisi yazının kendisine tutunmaktı. Bir sürü güzel kelime vardı beni kendine çeken. Onların büyülü tınılarına sığınıp belki bir fısıltının peşinden gidebilirdim. Bazı kelimeler çok güzel, diyerek açtı...