Orhan Pamuk, Tarih, Roman, Kimlik, Veba, vs.



Gergedan Kitabevi'ndeki yaz okumalarını Orhan Pamuk'un üç tarihi romanıyla tamamladık. 1985'te yayımlanan Beyaz Kale, 1998'de yayımlanan Benim Adım Kırmızı ve son olarak geçtiğimiz Mart ayında yayımlanan Veba Geceleri. İşte yazarın edebiyatı içinde tarihi romanların yeri ve kurmaca dünyasıyla ilgili konuştuklarımızdan ve notlarımdan derlediğim kısa bir özet. 

Orhan Pamuk, eserlerinde yol ve arayış fikriyle karşımıza çıkan bir yazar. Genellikle toplumsal kimlik sorununa odaklanan, bunu da Doğu Batı ikilemi çerçevesinde anlamlandırmaya çalışan hikȃyeler anlatıyor. Beyaz Kale ile modern romandan post modern romana geçtiğini, Benim Adım Kırmızı ile de post modern romandan tematik romana doğru kaydığını söyleyebiliriz. Veba Geceleri ise Tolstoyal yapısıyla daha romanın ilk cümlesinden itibaren bir tarih romanı ya da roman biçiminde bir tarih metni olduğunu söylerken Savaş ve Barış'a göz kırpmakta. Son verdiği söyleşilerde de belirttiği gibi yazar yeni şeyler denemeyi seviyor, her romanında okuyucusuna farklı bir lezzet sunuyor.

Bu üç romanda önce anlatıcılar arasındaki farklara bakmak doğru olur. Beyaz Kale, Sessiz Ev'deki kurmaca karakter Faruk Darvınoğlu'nun bulduğu bir tarihi anlatıyı okuduktan sonra aklında kalanları kaleme aldığı metin olarak kurgulanmıştır. Benim Adım Kırmızı ise canlı, cansız farklı karakterlerin birer birer sahne aldığı bir orta oyunu gibidir. Burada anlatıcı meddah, her karaktere ses verir. Beyaz Kale, çift özneli bir anlatı iken Benim Adım Kırmızı çok özneli bir metindir. Her iki roman da "ben anlatıcı" dediğimiz birinci tekil şahıs ile okura seslenir. Veba Geceleri'nde yazar daha farklı bir yol tercih etmiş. Yine bir kurmaca karakter olan Mina Mingerli tarafından büyükannesi Pakize Sultan'ın mektuplarının yayına hazırlanması sebebiyle hazırladığı bir önsözün büyüyerek romana dönüştüğü bir metin var elimizde. Yani tıpkı Beyaz Kale'de olduğu gibi bir kurmaca karakterin okuduğu ve üzerinde çalıştığı tarihi bir metinden süzüp anlattıklarıyla karşı karşıyayız. Fakat bu kez bakış açısı "ben" değil, üçüncü tekil şahıs.

Beyaz Kale ve Benim Adım Adım Kırmızı  ile İstanbul içinde dolaşırken Veba Geceleri'nde  Akdeniz'de hayali bir adadayız. Ancak bu ada İstanbul'u anımsatıyor okura. Bir yandan da İstanbul hep ulaşılması istenen, özlenen, dönülmesi arzulanan bir hayal olarak metnin içinde kendini gösteriyor. Orhan Pamuk eserlerinde mikro evrenler yaratmayı ve olay örgüsünü bu evrenin içinde kurmayı tercih eden bir yazar. Bu nedenle "ada" bir şehir olarak bütün anlatılarında var. Veba Geceleri'nde ise cisimleşmiş olarak karşımızda.

Her üç anlatısında da Doğu ile Batı ikilemini kahramanları ve aidiyetleri üzerinden sorguladığını söyleyebiliriz. Beyaz Kale'de Venedikli Köle ile Osmanlı Hoca'nın musalla taşı benzetmesiyle karşı karşıya geldikleri masa ve bu masadaki yazdıkları, hayal ettikleri, birbirlerinden öğrendikleri bilgiyle keşfettikleri... Benim Adım Kırmızı'da Enişte ile Baş Nakkaş Osman, iki boyutlu minyatür sanatı ile perspektifle resmedilmiş portreler, Kara ile nakkaşlar karşı karşıya gelir. Veba Geceleri'nde Arkaz'da karantina da kullanılacak ilaçlar ile cinayette kullanılan zehirler eczacılar ile aktarları, Düvel-i Muazzama ile Osmanlı'yı, bilim ile hurafeyi, suç ve cezayı, tümevarım yöntemiyle bilmece çözen Shelock Holmes ile onun yolunu izlemek isteyen Abdülhamid'i, kahraman ile asiyi okuyoruz.

Romanlarında hep birkaç farklı çatışma yaratmayı ve okurun  bu çatışmaların birinden diğerine sürüklenmesini tercih eden Orhan Pamuk Veba Geceleri'nde de Benim Adım Kırmızı'da olduğu gibi kurmacasını aşk ve cinayet izlekleriyle ilerletiyor. Beyaz Kale'de hiç kadın karakterle karşılaşmazken Benim Adım Kırmızı'da Ester ve Şeküre güçlü kadın karakterlerdir. Veba Geceleri'ndeki üç kadın ise toplumun farklı kesimlerini temsil eden öncü kadınlar olarak çizilmiş. Elbette dönemsel gerçekliğe biraz aykırı ama okuduğumuzda bir kurmaca değil mi zaten. En önemlisi de anlatıcı-yazar Mina Mingerli de dördüncü kadın olarak zaman zaman sesini duyuruyor.

Tarih olarak baktığımızda Beyaz Kale 17.yy ortalarında geçerken Benim Adım Kırmızı 16.yy sonunda geçer. Veba Geceleri ise günümüze çok daha yakın bir tarihte yaklaşık yüz yirmi yıl önce 1901'de geçen bir hikȃye. Her üç romanda da dönemin padişahları hikȃyeye dahil. Beyaz Kale'de IV.Mehmet'i hem sarayın bahçesinde hem de seferde kahramanlarımızla yakın ilişki içindedir. Benim Adım Kırmızı'da III.Murad, Kara ve Nakkaş Osman'a cinayeti çözmek için üç günleri olduğunu söylediği sahnede ilk kez karşımıza çıkar. Veba Geceleri'nde ise Abdülhamid hem her yerde var hem de yok. Tıpkı tarihin tozlu sayfalarında anlatıldığı gibi sarayından hiç çıkmadan tüm azametiyle Arkaz'da kahramanlarını ve okuru baskı altında tutuyor. 

Romanın ilk yarısında karantina vesilesiyle sertleşen otoriteye uymayı reddeden halkın pasif direnişini okurken ikinci yarısında beklenmedik bir anda kurulan ulus devletin inşa edilmesi hikȃyesiyle karşılaşan okuru oldukça şaşırtıyor Orhan Pamuk. Aslında her iki bölümde de halkın otorite karşısındaki tutumuna dikkat etmek ve otorite simgelerini karşılaştırmak romanı daha iyi anlamak için iyi olur. Eğer üç kitabı arka arkaya okursanız Orhan Pamuk'un kırk yıldır düşündüğü veba ve karantina hikȃyesiyle Minger adasını Beyaz Kale ve Benim Adım Kırmızı'nın satırlarına gizlenmiş olarak bulacaksınız. Genel olarak Orhan Pamuk romanlarında, bellek, rüya, mekȃn ve hikȃye iç içe geçer ki Veba Geceleri'nde de aynı yöntem işliyor. Doğu Batı ikilemini çağrıştıran simgelerle yüklü, son derece akıcı, bana göre kolay okunan keyifli bir roman. Romandaki bilgileri, simgeleri, izlekleri bulmayı dikkatli okurlara bırakıyorum. Okurken yanınızdan kağıt kalem ve telefonu eksik etmeyin :)


Yorumlar

  1. Odaklanma süremiz oldukça düştüğünden beri -yani telefona bağımlı olduğumuzdan beri- uzun yazıları dinlene dinlene okuyorum. Ancak, okuyorum. Güzel bir özet geçmişsiniz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güneş, Kum, Deniz ve Kitap

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Hangi Şehir Hangi Hikaye