Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil

KARA KAPLI DEFTERİN KARA YAZILARI

Bir Ölünün Defteri’ni tutuyorum elimde, içim ürperiyor. Ne bulacağım içinde dersiniz?  Yarım kalan hayaller ve yaşanamamış bir hayat mı, saadet ve umut dolu yazılar mı? Elbette ikincisini yeğlerim ama yazar Halit Ziya olunca birincinin cevabını bulacağınız su götürmez. Servet-i Fünun yazarları gibi o da melankoli ve dram sever çünkü. Hatta acı var mı acı repliğiyle sorarsanız, size evet der.
Bir Ölünün Defteri,  Osman Vecdi adlı kahramanın günlüğüdür. Vecdi günlüğünde, halasının kızı Nigar’a olan aşkını anlatır. Çocukluk yıllarından başlayarak ele aldığı anılarını, Nigar ve arkadaşı Hüsam ile tanışıklıklarını ve onlara karşı hissettiklerini kaleme alır. Eser bu şekliyle Genç Werther’in Acıları’ nı hatırlatıyor sanki. İkisi de günlük biçiminde yazılmış ve sevdiğine kavuşamamış melankolik kişilikleri ele alıyor. Werther’in dramla biten aşk hikâyesine benzer biçimde noktalanıyor Vecdi’nin hayatı.
Vecdi’nin günlüğünü Hüsam tanıtır bizlere. Hüsam, Vecdi’nin en yakın arkadaşıdır, birlikte büyümüşlerdir ve aynı kıza âşık olmuşlardır. Ana çerçevede Hüsam’ın mutlu aile tablosunu görürüz. Beylerbeyi’ndeki yalıda çocuklarla Nigar’ın şen sesleri ve buna karşılık dışarıda fırtına ve yağmur sesleri vardır. Eserlerinde ev içi yaşamı konu alan Halit Ziya bu sahneyi okura, “fazla sevinme, birazdan olacakları göreceksin,” demek için anlatmaktadır sanki. Ve gerçekten de kötü haber çabuk gelir: Vecdi hastadır.
Hüsam; Vecdi’yi ziyarete gider, yolda onunla tanışmasını anlatır bize. Daha Vecdi’nin günlüğüne vâkıf olmadan onun hakkında bir şeyler öğrenmiş oluruz. Vecdi küçük yaşta yetim ve öksüz kalmış, onu halası büyütmüştür. Buraya kadar geçen hadiseler, olayı anlamamızı sağlamıştır elbette. Fakat Vecdi neler hissetmiş ve yaşamıştır, işte onu eserin nüvesini oluşturan günlüğünde öğreniriz.
Hüsam köşke geldiğinde Vecdi’yi ölüm döşeğinde bulur. Vecdi, ona bir defter bırakmıştır ve onu almasını ister:
“Orada siyah bir defter bulacaksın… Bugüne kadar hayatına pek vakıf olduğunu zannettiğin bir hayatın esrarını bu defterde bulacaksın...” (s.25)
Pek bilinmez ama Halit Ziya aynı zamanda münekkittir. Dil ve edebiyata dair görüşlerini ele aldığı birçok makalesi vardır. Bunlardan Hikâye adlı eserinde romantizm ile realizmi karşılaştırır ve realizmi benimsediğini ifade eder.  Bir Ölünün Defteri de dâhil eserlerinde bu teorik görüşlerini de başarıyla uygulamıştır. Onun realist bakışına göre Vecdi annesi ölen, babası tarafından terk edilen, en yakın arkadaşı tarafından saadeti çalınan ve sevdiğinin sevgisini kazanamayan bahtsız bir gençtir. Yani Vecdinin hazin sonu zaten bellidir: Yalnızlık ve melankoli.
“Sizden kaçmak, gidip kaybolmuş bir köşede babamın yaptığı gibi meçhul, unutulmuş, hayattan çekilmiş yaşamak daha iyi değil miydi?” (s.124)
Eserde yapı bu üç kahraman üzerine kuruludur. Vecdi, Hüsam ve Nigar’a karşı oluşan gönül kırıklıklarını anlatırken, hayatına ve sosyal çevresine dair bilgisiz bırakır bizi. Sanki bu üçü dışında hemen hemen hiç kimse yok gibidir. Öyle ki Vecdi’yi büyüten halasının adını dahi öğrenemeyiz. Tıbbiye’de okuyan Vecdi’nin doktorluğuna dair bir bilgi de yoktur. Hatta savaşa katılan Vecdi’nin oraya neden doktor unvanıyla gitmediğini anlayamayız. Nigar, Vecdi’nin kendini sevdiğini nasıl anlamadı? Hüsam, Nigar’la evliliği konuşulan arkadaşının ona olan ilgisini hiç fark etmedi mi? Vecdi ikinizi de affettim dediğinde Hüsam, yalnız üçü varmış gibi yaşadıkları bir dünyada diğer kişinin kim olduğunu neden düşündü? Zihninizde bunun gibi sorular oluşacak fakat cevap yoktur. Elinizde sadece Vecdi’nin halet-i ruhiyesine dair bilgi kırıntıları vardır. Kurgusal olarak bu türden zayıflıklar bulunsa da yazarın gençlik dönemi ve Türk romanının seyri göz önüne alındığında insan ruhundaki acı ve kıskançlıkları tahlil etmede oldukça başarılıdır Halit Ziya. Ve kuşkusuz Bir Ölünün Defteri yazarın yazım serüveninin zirvesi sayılan Aşk-ı Memnu’nun var olması için, bir yapı taşı niteliğindedir.
Bir Ölünün Defteri, Halit Ziya’nın ilk romanlarındandır. Sefile ve Nemide’den sonra kaleme aldığı bu eser, onun İzmir dönemi dediğimiz, edebi hayatının ilk evresinde yazdığı eserlerinden biridir. Bu dönemde yazdığı eserlerini kendi çıkardığı Hizmet gazetesinde tefrika etmişti. Bir Ölünün Defteri de Hizmet gazetesinde tefrika edildikten sonra 1892’de kitap halinde basılmıştır.
Halit Ziya, hayatının son yıllarında eserlerini sadeleştirmişti. Elinizdeki kitap 1943 yılında sadeleştirdiği baskısı esas alınarak yayımlanmıştır. Buna rağmen dili günümüz okurlarına zor gelebilir. Fakat kabul edersiniz ki kelime dünyası bir hazinedir ve o hazineye ancak nasıl gideceğini bilenler ulaşır. Ve eminim ki Halit Ziya’nın mükemmel üslubu eseri soluksuz okumanızı sağlayacaktır.

Şule Ayva

"Editörlük Atölyesi"ne katılan Şule Ayva'nın Halid Ziya'nın ilk romanlarından Bir Ölünün Defteri için hazırlamış olduğu tanıtım yazısına teşekkür ederim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"