Adı İsmail
Giydiği siyah tişört bedenini sarıyor. Kendisine yaklaşanları çapkın bir gülümsemeyle karşılayıp, kumral saçlarını elleriyle geriye doğru tarıyor. Saçları uzun, neredeyse omuzlarına değiyor. Mandalina tezgâhının arkasında sanki dünyayı satıyor. Bir gözü görmüyor. Diğer pazarcılar gibi bağırıp çağırmıyor, mandalinaların arkasından karşısındaki objektife poz verir gibi gülümsüyor sadece. Tezgâhta hiç fiyat etiketi yok. Fiyat sorduğunda önce bir mandalina ikram ediyor, sonra “senin için 2,5 olur” diyor. Sanki pazardaki en güzel mandalinayı sana bedava veriyormuşçasına bir lütufla. Bu sırada hep gülüyor. Mavisi bulanmış görmeyen gözüyle gülümseyerek bakıyor. Sakınma, utanma yok. Kendinden emin. Kadınlar İsmail’den mandalina almak için neredeyse sıraya giriyorlar. Eski müşteriler yeni gelenlere, o hep en iyi meyveyi satar, diye övüyorlar İsmail’i. O da becerikli elleriyle mandalinaları ikişer ikişer poşetlere dolduruyor, poşeti tartıya koyup, parayı önlüğünün cebine atıveriyor. Pazarlık, seçmek, ellemek yok. İsmail, bu pazara kadınlar en iyi meyveyi alsınlar diye geliyor.
İsmail, dört yaşında. Akıllı, sakin bir çocuk. Her Allah’ın günü sokakta, kimi zaman diğerleriyle top peşinde koşuyor, kimi zaman çamurlara bata çıka koşup duruyor. Annesi gündeliğe gidiyor, babası evde, işsiz. Kafası çok bozulursa İsmail’i bir posta dövüyor. İsmail hiç sesini çıkarmıyor, ağlamıyor. Babası buna daha çok kızıyor. Kapatıyor karanlık odaya, anası gelene dek aç, susuz bırakıyor onu. Anası yorgun geliyor eve çok yorgun. Her gün halı sil, cam sil, kapı sil. Zaten kuş kadar canı var, o canı da gelince İsmail’ine veriyor. Yediriyor, öpüyor, kokluyor, koynunda uyutuyor onu. İsmail sadece annesini seviyor.
İsmail sekiz yaşında. Bakkal amca, parasız sigara vermiyor. Babası çok kızıyor İsmail’e. Ulan bir sigara almayı beceremedin, deyip patlatıyor tokadı. İsmail sendeleyip düşüyor, başını çarpıyor, masanın köşesi gözüne denk geliyor. Gözünde kan… Korkuyor İsmail, ellerini gözünün üstüne basıp karanlık odada anacığını bekliyor. Annesi gelince çılgınlar gibi hastaneye koşturuyor canını. Yok, göz görmüyor… Anası İsmail’le eve geliyor, İsmail’in gözü bandajlı. Anası hiçbir şey söylemeden mutfağa gidiyor, elinde ekmek bıçağı. Babası elinde sigarasıyla dumanın ardından kayıtsız bakıyor. Anası kadidi çıkmış bedeninden umulmayan bir çeviklikle bıçağı kocasının boğazına dayıyor. Git, diyor. Git ve sakın gelme. Yoksa seni doğrarım, yapacağımı bilesin. Adam bir İsmail’e bakıyor, bir karısına. Çocuk babasız büyüyor, sadece annesini seviyor.
İsmail, bu pazara kadınlar en iyi meyveyi alsınlar diye geliyor.
21.10.2010
Yorumlar
Yorum Gönder