Tahammülsüzlük... Neye... Kime...
“Tahammül insana önce zehir gibi gelir.
Fakat tabiatına yerleşince bal olur.” Sadi Şirazi
Dar zamanlarda yaşıyoruz nicedir, kimse kimsenin yüzüne bakmıyor, komşu komşuyu tanımıyor. Herkes yetişmeye çalışıyor. Nereye? Kime? Bilen yok. Bir acele ki; anlayabilen yok. Ne acılara katlanabiliyoruz, ne zamanın amansız gidişine, ne söylediğimizi anlamayan yaşlı kişiye, ne küçük şımarıklıklarla bizi gülümsetmeye çalışan çocuğa. Tahammül edemiyoruz. Tahammül etmek istemiyoruz. Dağarcığımızdan sildiğimiz sözcükler arasında çoktan yerini aldı bile, tahammül. Her gün yaşadığımız, kanıksadığımız, bizi törpüleyen ve üst üste binen pek çok şey acımasızlığımızı da artırıyor. Hatta bizi kabalaştırıp, hırçınlaştırıyor.
Her akşam başımı yastığa koymadan önce oğlumu düşünüyorum. Ona sahip olduğum için şükretmekle birlikte bana ait olması gereken zamanları çalan küçük, sevimli bir canavar gibi görüyorum onu. Başka bir iş yapmayı -bu genelde yazmak oluyor- planlamışken kendimi halının üzerinde onunla oyun oynarken buluverdiğimde ya da yemeğini yerken benden yardım istediğinde ya da bilgisayarda oynarken iki dakikada bir beni yanına çağırdığında… Tahammül edemiyorum. Çünkü benim zamanım ikimize birden yetmiyor ve öncelik hep ona ait oluyor. Sonra onun nemli, kahverengi gözleri beni kendime getiriyor. Bu kez kendi kendimi ezip duruyorum, sen ne biçim bir annesin, diyerek. Oysa gecenin dinginliğinde, biliyorum ki tahammülsüzlüğüm ne kendime, ne küçücük oğluma… Her günü bir öncekinden birkaç dakika daha kısalmışçasına yaşarken hiçbir şeye yetişememenin, her yere yetişebilme telaşına düşmenin, elimdekini herkese paylaştırmak isterken kimseyi memnun edememenin, marketteki kadının önüme geçmek için beni iteklemesinin, yağmurun en şiddetli olduğu an elimdeki şemsiyenin ters dönmesinin, yanımdan hızla geçen otomobilin sıçrattığı çamurun saçlarımdan süzülmesinin ve daha küçük, büyük pek çok yaşanmışlığın hezeyanlarıdır bu gerginlik.
Her sabah uyandığımda, bugün daha esnek, daha sabırlı, tahammüllü olacağım, diyerek kendime verdiğim sözü birkaç saat sonra çoktan unutmuş oluyorum. Yine de deniyorum, içimdeki zehri bala dönüştürmek için, deniyorum. Kendim için, oğlum için her gün yeniden deniyorum.
17.10.2010
Yorumlar
Yorum Gönder