Masmavi Ölüm


Gidiyordu içindekileri yiyerek büyüyen bu cehennemden.
Görünmez prangalara vurulduğu bu şehirden,
Kaçıyordu kendine, yeni evine, küçük güneşlerine.
Üzeri altın varakla kaplı, içini kurtların kemirdiği bu şehirden vazgeçiyordu.
Kendini bile arar olmuştu nicedir.
Öğütmüştü onu bu şehir.
Taksinin camından son kez baktı mavisi görünmeyen gökyüzüne.
Güneşin sarısı bile solmuştu, bulutlar bakmadan geçiyorlardı aşağıdaki şehre.
Belki denizi, belki erguvanları özlerdi.
Belki arada bir gelir camileri, sarayları gezerdi.
Şoförün bavulunu bagajdan çıkarmasını beklerken son kez ciğerlerine doldurdu isli şehir havasını
Bavulu elinde geçmişi geride bırakarak yürüdü iç hatlar terminaline
Biletini onaylayan kadın yüzüne bile bakmadı
Bezgin şehirli kadın tavrını tanıdı
Kendisi de bir sabah aynı yüz ifadesiyle aynada karşılaşmıştı …
Beklemeye başladı
Kalbinin atışıyla saatinin tiktakları
Tükenmişliğini ardında bırakıp yeni bir hayata hazırlanıyordu.
İlk anonsla fırladı yerinden.
Koşar adımlarla iki numaralı kapıyı aradı
İlk kendisi geçerse bu kapıdan uçak daha hızlı gidecekti sanki
Gülümsedi içindeki heyecana
Uçağın merdivenlerini çıkarken rüzgâr saçlarını dağıttı
Yüreği kanatlandı
Önünde uzanan yaşamın ilk sevinciydi bu
Kocaman demir kuş, kanatlarını çırparak havalandı
Güneşe ve maviye yolculuk başladı
Bulutları seyretti pencereden
Beyazla mavinin arasında gözlerini kapadı
Olmadı, ardından bakan bu yaşlı şehir gitmemesi için hırsla bağırdı
Aldırmadı önce, borcum yok diye düşündü
Ondan aldığım her şeyi onda bıraktım ben.
Üsteliyordu, ellerini uzatmış onu yakalamaya çalışıyordu.
Sarsılarak, içi kabararak açtı gözlerini
Korku uğursuz simsiyah bir bulut gibi sardı bedenini
Uçmuyor bir beşik gibi sallanıyor, bulutlardan aşağıya kayıyorlardı
Yanındaki yaşlı kadın heykel kesilmişti adeta
Öldüğüne yemin edebilirdi dudakları kıpırdamasa
Hostesler endişelenmemelerini söylüyordu
Ama gülüşleri kireç gibi suratlarında eğreti duruyordu
Onlar yolculardan daha mı çok korkuyordu
Neler olabileceğini bilmenin endişesiyle kasılmıştı yüzleri
Sarsıntı azaldı, bulutlar tekrar göründü pencereden
Kabindeki sessizlik kaptanın sesiyle delindi
Küçük bir elektrik arızasıydı hepsini korkutan
Geçip gitmişti işte
Korkulu bekleyiş devam etse de nefes almayı başarabilmişlerdi yeniden
Okumayı denedi sakinleşebilmek için
Kelimeler gözlerinin önünden kayıp gidiverdi
Saatine baktı, az kalmıştı yolculuğun bitmesine
Karaya ayak bastığında hiçbirini hatırlamayacaktı
Bu yolculuk da geçmişte yerini alacaktı.
Bahçesinde limon ağacı olan bir ev bulmuştu kendine
Limonları düşündü
Yeşil yaprakların arasında küçük güneşler gibi parlayan limonları
Balkonunda yetiştireceği sardunyaların hayalini kurdu
Küçük bir patlama oldu sanki ayaklarının altında
Ardından büyük bir el uçağı sallamaya başladı
Bulutlara yaklaştılar hızla ve bulutlardan aşağı kaydılar
Duymadı çığlıkları
Sıkıca yapıştı koltuğa
Sanki ses geçirmeyen bir camın ardında kalmıştı
Belki de sağır olmuştu ölürken
Evet ölüyordu
Bir sabah olsun küçük güneşlerinin kokusunu duyamadan
Limon ağacının altında çayını içemeden
Rengârenk sardunyalarını seyredemeden
Ölüm çok hızla yaklaşıyordu.
Dua etmekten vazgeçti son anda
Kendini yaşamla ölüm arasındaki boşluğa bıraktı
Yüreği yerinden çıkmış boğazının ortasında atmaya başlamıştı
Sesi çıkmıyordu
Düşüyordu, umuda giden uçak düşüyordu
Ölümle tanışmak ne kadar sürer diye düşünürken
Azrail’in uçağın kanatlarından el salladığını fark etmiyordu
Gözlerini kapadı
Kendi korkusuyla baş başa kalmak istedi, başkalarının korkularından sıyrılmak
Genç ölüyordu
Annesi çok ağlayacaktı ardından, acı kabartacaktı yüreğini göz göz
Pencereden baktığında denizi gördü
Toprağa değil suya karışacaktı bedeni
Korku, o simsiyah bulut kapladı yine her yeri
Tüm hücrelerinden içeri sızıp felç etti
Vücudu buza yatmış gibi titreyerek soğudu
Ne hissettiğini bilemedi
O çürümüş kent hiçbir zerresinin kendisinden ayrılmasına izin vermiyordu işte
Hesapsızca kaçıp kurtulmak istemiş
Bu cüreti çıldırtmıştı o kıskanç fahişeyi
Denemişti, cesaretini yitirmemişti
Ardına bakmadan gidebilmişti o diyardan
Varamasa da mutlu ölüyordu en azından
Gökyüzünün mavisine değil ama denizin mavisine kavuşuyordu
Masmavi ölüme gidiyordu
Mavi ölüme…

Yorumlar

  1. kalbim duracaktı:)

    bazen bir filme rastlar ya insan, film izlediğini unutur hani, işte öyle...

    tebriklerimle

    YanıtlaSil
  2. ÇOK GÜZEL. BİR TERKEDİŞ VE SONRA... UMUDUN YERİNİ ÇARESİZLİĞE BIRAKMASI.

    EMEĞİNE, USUNA SAĞLIK.

    YanıtlaSil
  3. DİLİN BÜYÜLÜYOR, CANIM.
    KALEMİNE, DUYGULARINA SAĞLIK....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil