Bu kitap Oran Pamuk’un Harvard Üniversitesi’nde verdiği  Norton Dersleri’nin toplamı. Kitapta bir roman okuru ve bir roman yazarı olarak okuma ve yazma süreçlerini kendi deneyimlerinden yola çıkarak bize aktarıyor. Schiller’in bir makalesine atıfta bulunarak ortaya koyduğu saf romancı ile, yazdıklarının genel hikayeye uyacağından emin olarak, başkalarının ne diyeceğine aldırmaksızın, eleştiriye, ölçüye, tekniğe, detaya takılmaksızın büyük bir doğal serbestlikle, kendine güvenle yazanları anlatıyor. Düşünceli romancı ise, akılla, hesapla, planla yazan, yazdıkları üzerinde sürekli düşünen, değiştiren, yazının kendine sunduğu olanakları zorlayan, yazdıklarının asla tam olmadığını düşünen yazar olarak karşımıza çıkıyor. Saf ve Düşünceli kelimeleri sadece yazarlar için değil (burada yazar olarak bahsedilenler, roman yazarları oluyor ve kitap boyunca Orhan Pamuk “romancı” kelimesini kullanıyor) aynı zamanda okurlar için de kullanılıyor.Öncelikle kendi roman okuma sürecini anlatan yazar, uzun yıllar boyunca okuduğu edebi romanların etkisinde kalarak,  bir anda ressam olmaktan vazgeçip romancı olmaya karar verdiğini, roman yazmanın da kelimelerle resim yapmak olduğunu pek çok kez ve üstüne basarak söylüyor.
Yazarlar, özellikle roman yazmak isteyenler için ipuçları içeren kitap aynı zamanda iyi bir okurun ya da neden, hangi duyguyla okuduğumuzun da tarifini veriyor. Hatta kimi bölümlerde  okurları, neden ve nasıl okudukları bakımından kategorize ediyor. Bu noktalarda ilginç, küçük hikayecikler ve örneklemelerle süslüyor yazdıklarını. Kendi okuma tarihini, etkilendiği romanları, yazarları, makaleleri de anlatmadan geçmiyor.
Şimdi sözü Orhan Pamuk’a bırakıyor ve altını çizdiğim bazı cümleleri paylaşıyorum:
“Roman okumanın asıl zevki, dünyayı dışarıdan değil; içeriden, o dünyada yaşayan kahramanların gözünden görebilmekle başlar. Roman okurken başka hiçbir edebi biçimin sağlayamadığı hızla, genel manzarayla geçici anlar arasında, genel düşüncelerle özel durumlar arasında gider geliriz. Genel manzara resmine uzaktan bakarken, bir anda kendimizi manzaradaki insanın düşüncelerinin içinde, ruh durumunun gölgeleri arasında buluruz.”
“Her romancının eseri, kitapları; hayat hakkında yaptığı on binlerce küçük gözlemini, yani duyumlara dayalı hayat deneyimini sergilediği bir yıldızlar kümesidir. Bir kapıyı açmaktan eski bir sevgiliyi hatırlamaya, her türlü insani ayrıntıyı kapsayan bu duyumsal anlar, romanların başka hiçbir şeye indirgenemeyecek ilham anlarını, kişisel yaratıcılık noktalarını teşkil eder. Bu sayede yazarın kendi hayat deneyiminden doğrudan edindiği bilgi ya da roman ayrıntısı dediğimiz şey de, hayal gücüyle ayrılması zor bir şekilde birleşir.”
Ben diyorum ki: Yazmayı ve okumayı kendine düstur edinmişlere tavsiye ederim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil