Ceviz Ağacının Sürgünlerinde
Uykusuzum. Bitmek bilmeyen gecelerde soluksuz. Her duyduğum, senden bir çağrı kulaklarımda. Yoksun hiçbir yerde. Yatışmayan acılarda durulup dinleniyorum. Umut bir diken olup batıyor yüreğime, özlem bir katre kan olup kızıl bir gül misali tomurcuklanıyor. Sicim gibi uzayıp nerede olduğunu bilmediğim derin bir kuyuya yol alıyor. Sen gibi sensizlik de dölüt olup büyüyor içimde. Hasrete, umuda gebeyim. Ne kadar sürerse sürsün çekeceğim sancı, çığlık çığlığa doğuracağım; seni, bizi, yeniden.
Geleceksin,
biliyorum. Umut kanatsa da yüreğimi, vazgeçmiyorum. Kafamın içindeki korkulu
fısıltıları duymazdan geliyorum. Müziğin sesini biraz daha açıyorum, fikrimde
senden başka bir şey olmasın diye. Gözyaşlarımın
akmasına da izin vermiyorum, biliyorum ağlamalardan hiç hoşlanmazsın.
Bekliyorum…
Sorma…
Biliyorsun… Hep eksik… Anlayabilsen, sensiz aldığım nefes bile yetmiyor.
Sessizliğim en büyük yalvarışım sana. Öğrendim ben de her şeyin sözcüklerle
anlatılamayacağını. Suskunluğunun duyarsızlık, umursamazlık olmadığını
biliyorum. Ellerini özlüyorum. Benimle konuşan, bana her dokunduğunda aşkını
anlatan sıcacık, pürüzsüz ellerini. Buğulu, uzak bakan gözlerinde kendi aksimi
görmek için çırpınıyorum. Yüz yüze, soluklarımız birbirine karışırken senin
gözlerine bakmayı istiyorum. Kimse yok sanki gözlerinin ardında. Gülümseyişin
tedirgin ediyor beni, dudaklarından duymak istemediğim sözcüklerin dökülmesinden
korkuyorum. Terk edilmiş bir yavru köpek gibi seni aramaya, özlemeye, beklemeye
devam ediyorum.
Geceler,
ucu bucağı olmayan uzun saatler, birbiri ardına ekleniyor karanlık, yalnızlık.
Yıldızlar, gözlerinin ışığı, siyah bir kadifenin üzerindeki küçücük elmaslar
gibi. Ayın karanlık yüzünde buluştuğumuzu düşlüyorum. Kimsenin bize
ulaşamayacağından emin, seni kendime hapsediyorum. Aşk damarlarımızda akıyor,
içimizi dolduruyor, lodosta karaya vuran tekneler gibi çarpıyor bizi, hırpalıyor,
acıtıyor, soluksuz kalıyoruz, tenimiz, terimiz birbirine karışıyor.
Gün
ışımaya başladı. Pencereden içeri giriyor bahçedeki ceviz ağacının dalları.
Onun gölgesinde seviştiğimiz ilkyaz gününü hatırlıyorum; eriyip köklerine
karışmıştık. Güçlü kollarıyla bana
sarıldığını hissediyorum. Beni kollarında tutarken, meltem gibi nefesi
geziniyor saçlarımda, gözlerimi kapıyorum. Güneşi anlatıyor bana; ışığını,
rengini, kokusunu, sıcağını, nasıl kaybolup gittiğini, nasıl her defasında geri
geldiğini ve kavuran ateşini. Sen de döneceksin bana, güneşin her sabah güne
doğduğu gibi. Ne kadar güçlü kolları, göğsü ne kadar geniş ve kokusu ve
saçlarıma değen ılık nefesi ve sesi… Daha sıkı sarılıyor bana, sıcaklığını
hissediyorum, onun güneşi hissettiği gibi; ona doğru uzanıyorum, onun güneşe
uzandığı gibi. Onun içine doğru akıyorum, sen benim içimde, ikimiz cevizin
ağacının sürgünlerinde.
Sabah
serinliğinde beraberce denize doğru yürüyoruz. Başımı omzuna yaslamak
istiyorum. Küçük küçücük deniz kabukları, şeytanminareleriyle yaptığım
kulelerden bahsediyorum sana, ceviz ağacını ve suyu anlatıyorum. Denizin
çırpınışlarında seni görüyorum. Sen deniz olmuşsun, deniz sana kesmiş… Özlemimi
dindirmek için kendimi sana bırakıyorum, dalgalarla oynaşıyorum, köpük köpük.
Tenimi ürpertiyorsun, dalgalar beni sana daha çok çekiyor, her yanım deniz, her
yanım sen. Saçlarım dağılıyor, incecik yosunlar saçlarıma karışıyor, bedenim
yakamozlanıyor, gümüş balıkları sarıyor etrafımı. Martıların çığlığı sirenlerin
şarkılarına dönüşüyor, kösnülü bir sarhoşlukla dans ediyorum senin kollarında,
denizin kucağında.
Seni
düşünüyorum bir yandan, vücudumun her zerresinde sen, sabah gözümü açtığımda
sen, şarabımın renginde sen, tenimin kokusunda, ekmeğimin tadında, rüyalarımda.
Sen; büyülü karanlığım, özlemim, vazgeçilmezim… Birbirimizi yeniden yarattık
biz, aşkı yeniden tarif ettik ruhumuzla, tutkuyu bedenimizle nakşettik. Gücüm kalmadı…
Aşkla geliyorum sana. Kimse bilmeyecek bize ne olduğunu, aşk bizimle birlikte
ceviz ağacının sürgünlerinde çoğalacak.
Yorumlar
Yorum Gönder