Günlüğüm - 4

MARTIYA AĞIT...

Kim bilir nasıl geldi deniz kokusundan ırak bu diyara. Belki küçücük bir bulut parçası gibi iniverdi yere istemeden. Bembeyaz tüylerinde arabaların sıçrattığı çamur iz bırakmış. Şaşkın ve ürkek. Oysa kendi yurdunda nasıl da bağırır çığlık çığlığa. Gri kırçıllı kanatlarını geriyor, kanatlanıp uçmak derdinde. Olmuyor. Koyu sarı gagasıyla yoklayıp düzeltmeye çalışıyor ama nafile. Boyası, tamponlarının kromajı dökülmüş, çamurlukları paslı, makus kaderine terk edilmiş o hurdanın üzerinden bile geçemiyor yaralı kanadıyla. Çaresiz perdeli ayaklarıyla bir kaç adım atıp kendine sığınacak bir yer arıyor, belki kendi cinsinden bir yoldaş.
Derken havada gördüğü kara kanatların alçalmaya başladıklarını fark ediyor. Kargalar... İşte biri o hurdanın tepesine tünedi bile. Diğerleri iki yanına sıralandılar. Martı bir kez daha deniyor uçmayı, sonra bir kez daha ve bir kez daha. Yürüyerek kargalardan kaçamaz ki... Kargalar bekliyor. Seslerini çıkarmadan, yerlerinden kıpırdamadan. Sonra...
Havada uçan beyaz bir tüy ardında kızıl bir iz bırakıyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan