Günlüğüm - 8
Otobüsten iner inmez kocaman kar tanesi yapışıyor kirpiklerime. Çocuksu bir sevinç duyuyorum. Gezi Parkının çıplak ağaçları bembeyaz bir tülün ardına saklanmış. İstiklal'e doğru yürüyorum. Bir uçtan diğerine elektriksiz kalmış İstanbul, burada da çoğu dükkan karanlık. Çalışanlar kapılara yapışmış lapa lapa yağan karı izliyor. Hızlı hızlı yürüyen genç kadın kendisine çarpan delikanlıya bağırıyor: "Zaten sinirim tepemde, bulaşma bana..." Oysa delikanlının onu fark ettiği yok.
Galatasaray lisesinin önü kalabalık hep olduğu gibi. Çingene çocuklar keyifle oynuyorlar kar altında, akıllarına geldikçe önlerinden geçene mendil satmaya çalışıyorlar. Kırmızı bereli kadın dilini çıkarmış kar tanelerini yakalamaya çalışıyor. Kimileri de ona bakıp gülüyor. Kestaneciler ellerini tezgahlarının üzerinde ısıtmaya çalışıyorlar.
Her zaman tünel girişinde duran yaşlı simitçi soğuktan, kardan korunmak için tramvay durağının içine sığınmış. Bir kaç simit alıyorum, simitler bile üşümüş. Sonunda ulaşıyorum. Sabırsızca çıkıyorum merdivenleri, çok şey kaçırdım mı endişesiyle. Galapera da karanlık ve soğuk. Olsun. Keyfimiz yerinde, kitaplardan, edebiyattan, yazmaktan, yazamamaktan, kendimizden bahsediyoruz bolca. Birazcık dedikodu yapıyoruz. Çay, simit, peynir, bir kaç tatlı kurabiye katık oluyor muhabbetimize.
Karanlık çöküyor, birbirimizin yüzünü seçemez oluyoruz. Mumlar da yetmeyince ayrılmak vakti geliyor. Bu güzel günü yazmak da bana düşüyor.
İnanın ki yazının başında, kirpiğime yapışan ilk kar tanesiyle Galapera'ya gidiyor olacağınızı tahmin ederek başladım sizinle yürümeye. İçimizde ki ışığın hiç sönmemesi dileğiylede evime döndüm.
YanıtlaSilSevgiyle...