Çocuğumu Rahat Bırakın!

Oğlum yedi yaşında. Dört yaşında yuvaya başladı. Altı yaşında ana okuluna gitti, bu yıl ilköğretim birinci sınıf öğrencisi. Geçtiğimiz yıl, oğlumun sınıfında "sınıf anneliği" görevini de yürüten biri olarak ve temelde kendi çocuğumla birlikte edindiğim tecrübe, diğer annelerle yapılan dertleşmelerden çıkan sonuç şudur: Çocuklar okula başladıkları andan itibaren daha önce sahip olmadıkları ruhsal sorunlarla tanışıyorlar.
İlkokula başlamadan önce üç yıl yuva ve ana okula devam eden oğlum, onun yaşında tanıdığım en az yirmi çocuk doğru kalem tutmayı, kendini ifade etmeyi, harfleri yutmadan konuşmayı hatta r,s,t, gibi sesleri doğru olarak telaffuz edebilmeyi ancak bu yıl başarabildiler. Üstelik el yazısı yazmak gibi saçma sapan bir yöntemle öğreniyorlar yazmayı. Düşünün ki çocuğunuz el yazısı harfleriyle yazma ve okuma öğreniyor ama MEB tarafından verilen , tavsiye edilen tüm kitaplar düz harflerle basılmış. Pek çok çocuk bu sebeple okumakta zorlanıyor. Çocuklarımızın enerjileri yüksek, kendine güvenleri gelişmiş ancak bununla birlikte okul disiplinine alışmakta zorlanıyorlar. Derslerde sıralarda oturmakta, kırk dakika boyunca dikkatlerini toplamakta, konuya ve öğretmene odaklanmakta güçlük çekiyorlar. Çünkü yeni nesil algıları çok açık olarak dünyaya geliyor, çocuklar sürekli aynı ayna birden fazla şeyle meşgul oluyorlar. Sınıflarda arkadaşlarından bir kaç ay küçük olan çocukların ortama uyum sağlamakta ne kadar zorlandıklarını benim gibi gözlemleyen pek çok anne olduğuna eminim. Bir de bu çocukları disiplin altına almaya çaba gösteren, onlara eğitim veren öğretmen açısından düşünelim. Ben kendi evimde, canımdan bir parça oğlumun sürekli hareket etmesine, konuşmasına kolay kolay sabır gösteremezken, öğretmenleri yirmi hatta bazı okullarda kırk öğrenciyle, aynı anda üstelik bir şeyler öğretmeye çalışarak görev yapıyor. Hepsinden önemlisi çok ağır bir müfredat yükleniyor çocuklarımıza. Şimdiden yaş problemleri çözmeye, üç boyutlu geometrik şekillerle projeler yapmaya başlıyorlar daha birinci sınıfta. Soruyorum size, siz dikdörtgen prizmanın ya da küpün geometrik açılımını hangi sınıfta öğrendiniz? Kırk beş soruluk, 80 dakikalık testler çözüyorlar, yarışmayı öğreniyorlar. Daha pek çok şey anlatabilirim...
Sonunda şöyle bir durumla karşı karşıya kalıyor ebeveynler, çocuk henüz yedi yaşında test kitapları, dershane, pedagog şeytan üçgeninin ortasında buluyor kendini. Anne, baba şaşkın... Çocuğu ders çalışmaya, öğrenmeye, daha hızlı okumaya, daha çok problem çözmeye teşvik etmek mi, yoksa gece uykusunda gıcırdattığı küçücük dişleri ve anlayamıyorum ben aptal mıyım, diye ağlayan çocuğuyla ağlamak mı? Ne yapmalı...
Bunları yaşayan, gözlemleyen bir anne olarak benim beklentim eğitim sisteminin, bu işten hiç anlamayan kişiler tarafından çekiştirilmesi, süresinin kısaltılması yerine içinin doldurulması, yenilenmesi, zamana uygun hale getirilmesidir. Bu iş sınıflara akıllı tahta koymakla ya da tablet dağıtmakla olmaz. Müfredat üzerinde kafa patlatmak, tartışmak, görüş almak, denemek ve yanlıştan vazgeçme büyüklüğünü gösterebilmek gerekir. Hal böyleyken öğrenime başlama yaşını düşürmek bence çocuklara yapılan işkencenin dozunu artırmaktır. Bu konuda konuşan bütün siyasiler dünyadaki örneklerden bahsediyorlar. Nasıl zavallı bir tutum bence... Biz ülkemizin yapısına, kültürüne, çocuklarımızın yaşam biçimlerine, ailelerin tutumuna göre kendi eğitim sistemimizi oluşturmaktan bu kadar mı aciziz. Çocuk işçilerin ve çocuk gelinlerin sayısını düşürmekte 8 yıl kesintisiz eğitim işe yaradıysa bunu düşürmek neden? Çıkarın 10 yıla... Dördüncü sınıfı bitirmiş, üstelik bir yıl erken başladığı için 10 yaşında olan henüz anne kucağındaki çocuğun geleceği hakkında karar vermesini nasıl beklersiniz. Mesleki yönlendirme yapmak için, bu çocuklara seçtikleri meslekle geleceğini nasıl şekillendirebileceğini yeterince anlatıyor musunuz?
Neden korkuyorsunuz eğitilmiş toplumlardan, daha çok güdememek midir sizi ürküten?
YETER!!! Çocuğumu, çocuklarımızı rahat bırakın. Siz ülkenin diğer problemleriyle ilgilenin... En azından kötünün iyisi diyerek buna da razı geliriz.

Yorumlar

  1. Aklımda sorular, içimde güvensizlik... Dayatacaklar bu sistemi ama amacı nedir, bu amacın çocuklarıma faydası ne ola ki? Anlayamıyorum.
    Kaldı ki gerçekten ağır bir müfredatla eziliyorlar. Azı özü yok mu bu işin? Ulemalar yetişiyor sanki evimde. Bundan on onbeş yıl sonrasını çok merak ediyorum. Bedenlerinden ağır kafa yüküyle, hayat başarıları hiza tutacak mı ki?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Azını, özünü, ölçüsünü bilenleri dinleyen mi var. Annelerin feryadını duyan mı var. Yetmedi üzerlerinden geçtikleri bunca nesil. Doymayan bir ejderha gibi daha çok yutmak istiyorlar. Ne bildiğini bilmeyen, öğrenmeyi öğrenemeyen, düşünmeyi değil ezberlemeyi marifet sanan nesiller işlerine geliyor, sandıklar onların attığı oylarla doluyor :(

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil