Günlüğüm - 19
Günlerdir özlemiştim güneşi, topladım bu sabah masmavi gökyüzünden. Avuçlarımda güneş, yetmedi ısıtmaya beni. Üşüyorum çokça zamandır. Bazen bir ürperme dolanıyor sırtımda bazen zangır zangır titriyorum. İçim kabarık, nereden estiğini bilmediğim bir lodos vuruyor. Dağılıyor zihnim, en yakınlar uzak oluyor. Fotoğraflar gelip geçiyor gözümün önünden; dostla düşman birbirine karışıyor. Zaman daha mı silmiş beni o anlardan yoksa ben hep yok muydum.
Kıskanıyorum bensiz attığınız kahkahaları. Oysa ne çok severdim sizi. Siz mi uzaklaştınız, benim adımlarım mı tutmadı sizinkileri, bilmem. Ne önemi var sebeplerin. Canımdınız bir zamanlar şimdi cansız sürükleniyorum. Dedim ya, güneş bile erişemiyor sıcaklığınıza. Siz benim huzurlu yalnızlığımdınız, aklı selimim, bir kahve içimi keyfim. Siz olduğunuzda kendi kalabalıklarım susar, korkup kaçarlardı. Şimdi meydan onların.
En çok geceleri özlüyorum sizi, günler bir sürü hay huyla geçip gidiveriyor nasılsa. Ama geceler, el ayak çekildi mi ortalıktan, ışıklar sönüp de yıldızlar kendilerini gösterdiler mi bir gürültüdür gidiyor. Ben zaten sünepenin teki imişim de, zaten siz beni hiç önemsemezmişsiniz de, hayatınızda yeni arkadaşlıklar, yeni sevdalar varmış da, ben kendi değerimi bilmezmişim de, siz de beni bu sebeple ezer geçermişsiniz de... Böyle sürüp gidiyor kulağıma fısıldananlar. Elbette, aldırmıyorum bunlara. Hiç bir lakırdı sizin gözlerime bakarak gülümsemenizin, yumuşacık sarılmanızın, güzel sözlerinizin hatıralarını silemez. Öyle bir nakşettim ki sizi, siz bile söküp atamazsınız kendinizi benim içimden.
Yok canım, sitem değil bu söylediklerim. Biliyorum ne kadar koşturduğunuzu, başınız kalabalık, işleriniz çok. İşte kendimce sayıklıyorum öyle. Umuyorum belki, bir ara, hani bir fırsat bulup soluklandığınızda, bir telefon edersiniz diye... Numaramı silmediniz değil mi?
Kıskanıyorum bensiz attığınız kahkahaları. Oysa ne çok severdim sizi. Siz mi uzaklaştınız, benim adımlarım mı tutmadı sizinkileri, bilmem. Ne önemi var sebeplerin. Canımdınız bir zamanlar şimdi cansız sürükleniyorum. Dedim ya, güneş bile erişemiyor sıcaklığınıza. Siz benim huzurlu yalnızlığımdınız, aklı selimim, bir kahve içimi keyfim. Siz olduğunuzda kendi kalabalıklarım susar, korkup kaçarlardı. Şimdi meydan onların.
En çok geceleri özlüyorum sizi, günler bir sürü hay huyla geçip gidiveriyor nasılsa. Ama geceler, el ayak çekildi mi ortalıktan, ışıklar sönüp de yıldızlar kendilerini gösterdiler mi bir gürültüdür gidiyor. Ben zaten sünepenin teki imişim de, zaten siz beni hiç önemsemezmişsiniz de, hayatınızda yeni arkadaşlıklar, yeni sevdalar varmış da, ben kendi değerimi bilmezmişim de, siz de beni bu sebeple ezer geçermişsiniz de... Böyle sürüp gidiyor kulağıma fısıldananlar. Elbette, aldırmıyorum bunlara. Hiç bir lakırdı sizin gözlerime bakarak gülümsemenizin, yumuşacık sarılmanızın, güzel sözlerinizin hatıralarını silemez. Öyle bir nakşettim ki sizi, siz bile söküp atamazsınız kendinizi benim içimden.
Yok canım, sitem değil bu söylediklerim. Biliyorum ne kadar koşturduğunuzu, başınız kalabalık, işleriniz çok. İşte kendimce sayıklıyorum öyle. Umuyorum belki, bir ara, hani bir fırsat bulup soluklandığınızda, bir telefon edersiniz diye... Numaramı silmediniz değil mi?
Sevgili Fatma Hanım'cığım,
YanıtlaSilÇok nadide kelimelerden nezaketle örülü satırlarınız nasıl içime işledi, anlatamam. Şiddetin, öfke ve kinin ilkel duygularla tavan yaptığı ve her ortamda solumak zorunda bırakıldığımızdan olsa gerek, nasıl bir soluk aldım, bilseniz...
Sağolun ve Hep Varolun... Ben, izninizle paylaşacağım ama, isterim ki, bu güzel satırlar İNSAN olmanın farkındalığını unutmuş gönüllere ve beyinlere de ulaşsın.
En İçten Sevgilerimle,
Yazdıklarımın okunduğunu bilmek hele paylaşacak kadar beğenilmek beni ne kadar mutlu eder. Güzel sözleriniz ve içtenliğiniz için teşekkür ederim.
SilSevgilerimle,
Fatma Burçak