Günlüğüm - 20

Uzun zamandır kalemimle, klavyemle iki kelam edecek fırsat yaratamadım. Oysa söyleyecek sözüm çok. Birkaç haftadır biriken yaşanmışlıklarım, sevgili ülkemde yaşayan kadınların duyulmayan çığlıkları, güneşin sapsarı gülümsemesi, öğle yemeklerimi yediğim Latual Kafe'nin anaç, bilge, sevecen sahibesi, hepsini anlatmak istiyorum.
Pek çok kişinin bildiği gibi yedi yaşında bir oğlum var. On gün önce sünnet oldu. Çok uzun zaman önce erkek kardeşim sünnet olduğunda sadece nasıl bir kıyafet giyeceğimin derdine düşmüşken bu kez oğlumu kapıp kaçma planları yaptım. Daha önce hiç üzerinde düşünüp kafa yormadığım bu geleneğin aslında ne dini bir tören ne de sağlık gerekliliği olmadığını keşfettiğimde anladım ki  zihinlerimize vurulmuş sosyal prangalardan asla kurtulamayacağız.
Sağlıklı, neşeli bir halde hastaneye götürdüğümüz oğlumuza kanlı,şiş ve mosmor olmuş pipisine neden bunu yaptığımızı yalan söylemeden anlatmak mümkün olmadı. Pipisine bakmadan işemeye çalışırken etrafı kirlettiği için mi yoksa canı yandığı için mi gözlerini kaçırdı benden bir türlü bilemedim.
Neredeyse yedi bin yıl önce başlayan bu törenin ataerkil düzenin yükselmesi için Sahra çöllerinden dünyaya yayıldığını, bireylerin cinselliğinin kontrol altına alınması amacını taşıdığını hatta bazı ülkelerde kız çocuklarının dahi sünnet edildiğini küçücük bir çocuğa nasıl anlatabilirdim ki... Sonuç olarak erkek egemen toplumlarda erkekliği kanıtlayarak onlara can veren kadından kopma töresine, törenine çaresiz biz de uyduk.
Kendi içimde sürüp giden bu mücadeleyi dürüp bir kenara koyamamışken bir de baktım kürtajı tartışır olmuşuz. Daha doğrusu, kadınlardan ve doktorlardan başka herkes bir şeyler söylüyor da esas konuşması gerekenlerin sesleri gürültüde boğuluyor.
Hiçbir kadın bedeninde taşıdığı o küçücük yaşam mucizesinden kurtulmak istemez. Bence bu her kadının yaşamı boyunca verdiği en zor kararlardan biridir. Çünkü anneler bir ömür boyu büyümeyen evlatlarını kimi zaman bir kartalın, kimi zaman bir meleğin kanatlarıyla sarıp sarmalar. Bebeği için can feda etmeyecek ana yoktur. Bunu her şeyden sorumlu olduğunu söyleyen erkeklerin bile anlayabileceğini sanmıyorum. Kürtaj, sadece kadının kendi bedeni için seçme özgürlüğü değildir. Aynı şekilde sağlıkla can veremeyeceği, kursağına iki lokma sokamayacağı, okutup adam edemeyeceği evladı için de canından can kopartarak seçtiği, böyle bir hayata doğmama-doğurmama özgürlüğüdür.
Kürtaj yasaklanınca kadın vazgeçer mi? Hayır, o kendi canı pahasına yine de güvenli bulmadığı bir geleceğe doğurmaz çocuğunu. Döverek, keserek, namus - töre diyerek öldürülen kadınlarımıza kürtaj yüzünden ölenler de eklenir.
Yetiştirme yurtlarındaki kimsesiz çocuklara, ana babaları tarafından bakılamadıkları için bırakılan yavrulara bile layıkıyla bakamayan, onları koruyup kollayamayan devlet mi bakacak daha çok kimsesiz, talihsiz çocuğa.... Yoksa çocuk işçiler, çocuk gelinler, çocuk ölümleri, çocuk istismarları daha mı çok artacak.
Tecavüz sonucu oluşan gebeliklerde devlet "ben bakarım" diyerek yarayı derinleştirmemeli, tecavüze de bunun sonucu doğabilecek olan talihsizliğe de engel olmak için üzerine düşeni yapmalıdır.
Kürtaj doğum kontrol yöntemi değil elbette, böyle algılanmamalı da. Ancak "en az üç çocuk" diyerek doğum kontrolünün de önünde de durulmamalı. Hükümetlerin görevi sağlıklı, mutlu, refah bireylerin oluşturduğu toplumların önünü açmaktır. Çok iyi biliyoruz ki güçlü ve saygın bir ülke olmanın yolu kalabalık olmaktan geçmiyor. Gelecek nesillerin refahını sağlamadan çoğalmak, bilinçsiz, eğitimsiz toplumları büyütmek insana değil siyasi amaçlara hizmet etmekten başka bir şey sağlamaz.
Bence kürtaj, gelecekten korkan kadının en özel seçim hakkıdır.
Ve bu gün bu satırları Sahrayı Cedit'de büyük bir keyifle yemek yediğim Latual Kafe'de yazıyorum. Mc Donalds'ın yanındaki sokağın hemen başında. Sahibesi Gülsüm Hanım her gün güler yüzüyle yemeklerinin tadını bir kat daha artırıyor. Öndeki küçük bahçede güller ve laleler boyunlarını güneşe uzatmışlar. İki küçük kumru yere dökülmüş kırıntıların peşinde içeri kaçıyor. Gülsüm Hanım fırında pişirdiği karnıyarığı masaya bırakırken ne yazdığımı soruyor. Hiç, diyorum. Sizi, beni, ahvalimizi... Yazmakla bitmez, geçip gitmez, diyor.
Haklı. Yazınca bitmiyor ama yazmayınca, söylemeyince de olmuyor.

Yorumlar

  1. Sevgili Fatma Hanım'cığım,
    Öncelikle OĞLUNUZA, "GEÇMİŞ OLSUN."..
    Kürtaj'la ilgili o denli güzel açıklamalarda bulunmuşsunuz ki, sperme ağlayan ancak,yokluk, yoksulluk, çaresizlik, mutsuzluk, çokluk -annelerinin sürekli doğum yapmasından, çocukluklarını yaşayamayanlar- nedeniyle İNTİHAR'ı seçenlere GÖZYAŞI akıtmayanların da OKUMASI, çok arzu ederim.
    AMAÇ ve ARAÇ meselesi, tabii... NİTELİK değil, NİCELİK...İnsanı, KELLE olarak tanımlayanlardan duyarlılık beklemek, kargadan bülbül sedası beklemek gibi,,,
    Çelişkilerin, algılama dünyamıza düşmesi dileğiyle, SEVGİLER...
    Önceki YORUM'da ismimi kaydetmediğimden...
    Oya Özdemir

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil