Katil: Damacanadan Damlayan Su



Sert bir vuruşla “enter” tuşuna bastı. Ekrandaki saate baktı. Bacaklarının uyuştuğunu hissetti. Ellerini masanın kenarlarına dayayıp kendini hızla geri itti. Tekerleklerin laminat parkeler üzerinde çıkardığı sesler içini kaldırdı. Koltuğundan kalkıp mutfağa doğru yürüdü. Bu kez yüksek topuklarının parke üzerinde tak tak çıkardığı sesleri dinledi. Mutfağa giderken önünden geçtiği odalara baktı göz ucuyla. Herkes bilgisayar ekranına dikmişti gözünü. Ekranın mavimtırak ışığı yüzlerine yansıyordu. Ölü gibi görünüyoruz, diye düşündü.
Mutfağa geldiğinde evyenin içinde ve etrafında biriken kirli bardaklara baktı. Allah kahretsin, dedi. İşte bir sürü herifle çalışmanın dertlerinden biri daha. Su içmek için bardak bulmazsın çünkü piçlerin hiç biri kirlettikleri bardağı yıkamaz. Eskiden kalma kâğıt bardaklar olduğunu hatırlayarak çekmeceleri karıştırmaya başladı. Evet, ikinci çekmecede birkaç tane kalmıştı işte. Birini aldı, diğerlerini kimsenin bulmaması için kâğıt havluya iyice sarıp çekmecenin en arkasına attı. Tembel heriflerin aklına gelmez zaten aramak, diye düşündü.
Arkasının dönüp damacanaya yürüdü, kâğıt bardağı pompanın ağzına tuttu ve pompaya basmaya başladı. Damacanadan boş olduğunu belirten tıslamadan başka bir şey dökülmedi. Bir küfür daha savurdu içinden. Elindeki kâğıt bardağı tezgâha bırakıp damacanada takılı pompayı söktü. Boruda biriken sular yere aktı. Şimdi de çamur olur burası, diye öfkeyle içinden geçirdi. İlk çekmecedeki, mavi saplı bıçaklardan birini aldı. Elindeki ucu sivri bıçağa bakıp hangisine saplasam diye düşündü. Sonra düşündüğü şeyi yaparken hayal etti kendini. Hınzırca gülümseyip omuz silkti. Boş damacananın yanında duran yedeğin güvenlik bandını kesti. Plastik kapağı kaldırdı. Elindekileri çöpe atmak için döndüğünde ıslak mermer zeminde ayağı kaydı. Düşmemek için panikle çırpınmaya başladı. Tutunacak bir yer aradı; mutfağın tam ortasında boşlukta öne arkaya gitti geldi. Dengesini iyice kaybettiği anda elinde sımsıkı tuttuğu sivri uçlu bıçağın boynundan içeri girerken çıkardığı yumuşak, iğrenç sesi duydu. Keskin, bitimsiz bir acı düğümlendi. Dizlerinin üstüne düştü. Bir süre köpek gibi dört ayak üstünde durmaya çalıştı. Boğazından ses diye çıkan hırıltılar bir işe yaramadı. Sağa doğru devrildi. Bıçak hala boynunda duruyordu. Kendi kanının mutfağa yayılışını izledi birkaç saniye. İşte sonunda hepsinden çok kirletmişti mutfağı. Pislik neymiş görsünler, diye düşündü gözleri kapanmadan önce. Sol bacağı hafifçe titredi, diğerinin üstüne düştü…

Nisan 2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil