Baba Ellerimi Isıtır mısın...



“booozzaaaaa… vefa booozzaaaaa… ekşi boooozzaaaaa…”
Herkesin evine çekildiği tenha saatlerde bozacılar çıktı sokaklara...
Kar yağmadı daha, kupkuru soğuk...
Yağsa biraz, belki yumuşar hava, mikroplar kırılır... Ayaz.

Omuzlarını kasıp yukarı kaldırıyor, ellerini yumruk yapıp kabanının kollarından içeri çekiyor. Hep elleri üşür.
"Baba ellerimi ısıtır mısın"

“booozzaaaaa… vefa booozzaaaaa… ekşi boooozzaaaaa…”
Pervazlar sünger şeritlerle kaplı, altından soğuk üflemesin diye...
Soğuk yol bulamasa da bozacıların sesleri sızar içeri...
Bağırışları pençe pençe yaralar...

İçindeki küçük kurt yiyip bitiriyor onu. Vazgeçiyor okumaktan, kitabı sertçe yatağa fırlatıyor. Yalnız. Öfkeli. Yorgun. Nefessiz kalıp ölmeyi, bu utançtan kurtulmayı düşlüyor. Yorganı kafasına dek çekiyor, üşüyen ellerini birbirine sürtüyor ısıtmak için. 

Çay ve kızarmış ekmek kokusu...
Tabakta iki dilim ekmek, üzerlerinde sana yağ ve çilek reçeli...

Babası gazete okuyor. Bir azap yerleşiyor vicdanına, sarılıyor, suskun. Gözyaşlarını akıtmamayı başarıyor.
“Hayırdır kızım.”
“Bilmem, içimden geldi işte.”
Ekmeğini ısırırken yan gözle ona bakıyor. Ciddi, okurken bir yandan çayını yudumluyor, saatine bakıyor ara sıra. Birlikte topluyorlar sofrayı, hızlı hızlı. Beyaz plastik bidonlar mutfak kapsının yanında duruyor. İkisine de bir tekme savurmak geçiyor içinden, keyfi kaçıyor. O küçük kurt yine kemirmeye başladı onu ince ince.

Sokaklar çamurlu bu mahallede...
Evler ezik, ağlamaklı...
Minibüsler hıncahınç dolu...

Okula girmeden yanlarındaki bir parça tuvalet kâğıdıyla temizliyorlar ayakkabılarını. Okulun kapısında, iyi dersler, diyorlar birbirlerine. Akşam birlikte eve dönmek için bahçedeki Atatürk büstünün yanında buluşmak üzere ayrılıyorlar.

Hava karardı, sokak lambalarından hüzün yayılıyor. Somurtuyor. Bu gece de yalnız. Bidonları alıp dolaşacak sokak sokak.
Ya bir tanıyan çıkarsa...
Ya arkadaşlarından biri görürse...
Ya öğrencilerinden biri...

Yalnız geçecek bir geceyi, babasının elinde bidonlarla sokak sokak dolaşmasını, bağırmasını getiriyor aklına. Edebiyat öğretmeni Cemal Bey’le sohbet ederek yanına doğru geliyor adam. 
“Bu akşam da çıkacak mısın?”
Dili kesilip kalıyor ağzının içinde, babasının bakışlarında kırgın bir öfke. Dilsiz. Onu duymamış gibi yapıp Cemal Bey’le vedalaşıyor. O gece kızıyla hiç konuşmadan çıkıyor bidonları alıp. İkisi de pişman.

Bu gece daha mı soğuk yoksa adamın içi mi titriyor kederinden. Kızının pişmanlık dolu bakışları adım adım ardından geliyor. Elindeki bidonlar biraz daha ağır, dili peltek, bağırası yok. Eve dönmeli erkenden, kız uyumadan bir bardak çay, iki kelamla sarılmalı…

Sırtına bıçak saplandı sanki…
Göğsünün ortasında hunhar bir sancı…
Dizleri kesildi, çöküp kaldı yolun ortasında…
Bir yudum nefes…

Zil sesiyle bölünüyor uykusu. Babası kapıyı çalmaz ki… Telaşla koşarken odanın kapısına çarptığı kolu sızlıyor. Göz deliğinden bakıyor. İki polis, yanakları ve burunları kızarmış soğuktan. Şapkalarının gölgesi düşmüş yüzlerine.
“Kim o?”
“Orhan Bey'in evi mi?”
“Evet… Siz kimsiniz?”
“Biz polisiz… Emniyetten geliyoruz.”

İnsan kalbinin sesini duyabilir mi...
Endişe yürek atışı olabilir mi...
Annesi mi, öleli iki yıl oluyor...
Beyaz plastik bidonlar da yok yerlerinde...
Polis arabasının içi sıcak, yine de üşüyor elleri. Omuzlarını kasıp, ellerini kabanının kollarından içeri doğru çekiyor. Eniştesi dışarıda, polisler konuşurken o başını sallıyor sadece. Kaldırımda yatan adamın üzerini örtmüşler gazete kâğıtlarıyla, eskimiş botları görünüyor, tıpkı babasınınkiler gibi. 

“ekşi boooozzaaaaa… booozzaaaaa… vefa booozzaaaaa…”
Bozacının sesi yankılanıyor sokaklarda...
Kış isli, soğuk, simsiyah...
Ayaz.
Hep elleri üşür...
"Baba ellerimi ısıtır mısın"

Yorumlar

  1. Nasıl anlatsam diye düşündüm de

    Okuyanı yazıya dahil eden bir hal var sizin öykülerinizde. Hani, kelimelerden bir perde gibi. Yazan sadece aralıyor, ardını görmek için hayal kuruyor okuyan. Öykü içinde öykü oluşuyor ki ben çok keyif alıyorum.

    tebriklerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin sözcükleriniz de bana keyif ve en önemlisi cesaret veriyor. Teşekkür ederim.

      Sil
  2. bozaa ,hiç bilmedıgım bır tat,yazı sürükleyıcı olmuş,zevkle okudum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okunduğunu bilmek de çok keyifli... Teşekkürler :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil