Günlüğüm - 35


Aslında tam da ne yazacağımı bilmiyorum. Kendimi yazarak anlatıyorum derken bu kez yazmak bile yetmiyor anlatmaya. Tam da, umutsuzum; kendimden vazgeçtim çocuğumun geleceğinden bile umutsuzum, derken... hatta söyleyip yazmışken... birden oldu... Gezi Parkı'nın adı umut oldu...
Ne çokmuşuz meğer, birmişiz, birlikteymişiz, yalnız değilmişiz aslında, birbirimize sevgiyle bakabilir mişiz, el ele tutuşabilirmişiz, "yeter" diye bağırabilirmişiz sesimiz çıktığınca, parmak sallayanlara "dur" diyebilirmişiz. Ata'yı da, dini de, dili de, vatanı da, hoşgörüyü de bilirmişiz de, bildiğimizi bilmezmişiz sanki...
Bir ağacın kökünden çoğalıp dallanıp budaklanıp çoğalabilir ve tüm ülkeyi sarıp sarmalayabilirmişiz istersek. Sarsabilirmişiz egolarını, kaşları çatık ahlak zabıtalığı yapıp bizim yerimize bizim için düşünmeye kalkan kimselerin...
Uzun lafın kısası ne güzelmiş kendine "ayyaş ve çapulcu" diyebilmek, ben de gazlandım diye gerinebilmek!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil