Günlüğüm - 41
Son yazdığım gün dökümünün üzerinden ne çok zaman geçmiş. Demek ki koşmaya ara verip de nefes alacak zaman bulamamışım çokçadır. Hepimizin günleri dolu dolu, zaman her gün biraz daha hızlı, her zaman yetişecek çok fazla yer, yapacak çok fazla iş var. Üstelik yapamadıklarımız, yetişemediklerimiz de cabası. Hele yapmak isteyip de yapamadıklarımız nasıl da iç acıtıyor.
Biliyorsunuz, Kozyatağı Kültür Merkezi'nde Okuma Günleri etkinliğimiz var. Çok güzel geçiyor. Geçen yıl beş, altı kişiyle başladığımız grup 20 kişinin üzerine çıktı hatta bazen otuzları bile aştığı oluyor. Ve hatta bazen erkekler de katılıyor :)
Bu etkinlikte yazarlar ve okuduğumuz eseri hakkında konuştuklarımızı ve Şubat 'ta gerçekleştirdiğimiz Jale Sancak söyleşini de burada bulacaksınız... Ama biraz daha zamana ihtiyacım var... Şimdilik aklımda başka bir şey var, peşinde koştuğum, arayıp durduğum bir şey...
Nohut Ekmeği!!!
Geçen hafta istemeden kulak misafiri olduğum bir konuşmada bir adam karşısında oturan diğer iki adama şöyle diyordu:
"Tandırda pişmiş nohut ekmeği, biraz ekşi, nohutla mayalandığı için ekşi olur. Aslında bizim oralarda da yaparlar ama ben hiç sevmem. Oysa o gün yediğimin tadını unutamıyorum......."
Evet, konuşmanın kalan kısmına da kulak kabarttım ama söylemem. Çünkü o andan beri kafamı kurcalayan bu cümleler ya da adamın anlatırken ki özlemi beni öyle etkiledi ki bu nohut ekmeğinin peşine düştüm. Nohut ekmeğiyle ilgili bir şey yazmam gerekiyor. Gerekiyor. Gerekiyor...
Unutmayın!
8 Mart Cumartesi Puslu Kıtalar Atlası'nı konuşacağız.
Yorumlar
Yorum Gönder