Günlüğüm - 45

...
Benim sizden kendim için
               hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
               kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
               teyze, amca bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin,
               şeker de yiyebilsinler. (1956)

Söyleyecek çok sözüm var da bir türlü söyleyemiyorum işte. Belki de dinleyeni olmayacağını bildiğimden düğümlenip kalıyor dilimde, elimde. Bakıyorum her yerde kimin kime ne dediği, Hitler, Nazi anıştırmaları, küfürler... Okumak da, dinlemek de, izlemek de zor geliyor.
"Ölen siviller" diye bahsedilen sayıların çoğunun birer çocuk olduğunu unutuyoruz. Bir kaç perişan çocuk fotoğrafıyla geçiştirilemeyecek kadar korkunç aslında yaşananlar. Sadece Gazze'de de yaşanmıyor, Ortadoğu'da büyük bir kıyım var. Ve en çok çocuklara kıyılıyor, öldürülüyorlar, anasız-babasız bırakılıyorlar, ağır yaralı, sakat yaşam mücadelesi veriyorlar ve hepsi çocukluklarını kaybediyorlar. Birer inci gibi koruyup büyütmeye çalıştığımız çocuklarımızın akranlarını öldürüyorlar. Yolda görseniz başını okşayacağınız, kıvır kıvır saçlarına hayranlıkla bakacağınız, internette rastladığınız cicili biçili fotoğraflarını paylaştığınız çocuklar onlar. Futbol maçlarında sahaya çıkardığınız, törenlerde başını okşadığınız, bayramlarda koltuklarınızı bıraktığınız, dizilerde filmlerde oynatıp alkışladığınız çocuklar.
Keşke bir an için her şeyi unutsak da insan olduğumuzu hatırlasak ve sadece çocukları kurtarmak için ele ele tutuşsak. Belki o zaman çocukların çığlıklarını duyar dünyanın efendileri, kalplerinde bir gölge dolaşır. Akşam kendi çocuklarını koklarken, ölen bir çocuğun çığlığı kulaklarına ulaşır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil