Germinal - Emile Zola


Edebiyatta Naturalizm, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da doğdu. Natüralist yazarlar, eserlerinde idealleştirmeye karşı çıkarak nesnel gerçekleri, yaşamın acımasızlığını yansıttılar. Güçlü tutkularla kıvranan basit insanları ele aldılar. Çevrenin birey üzerinde ezici bir etkisi olduğunu düşündükleri için, yapıtlarında da iç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini ve yeraltı dünyasını bir belgesel diliyle işlediler. Emile Zola da Fransa’da Natüralist akımın en önemli temsilcilerinden biridir. Romanlarında insanları gerçeklerle etkiler. “Bir gerçekliği olduğu gibi vermek, ahlak anlayışını içinde taşıyan müthiş bir tablodur.

Germinal, Latince’de tohum, tomurcuk, filiz anlamına gelen germen sözcüğünden türemiş Fransızca bir sözcük ve aynı zamanda Fransız cumhuriyetçi takviminin 7.ayı anlamına gelir. Zola, Germinal’i gerçek yaşamdan kurgulayarak kaleme almıştır. 1884’te Anzin Maden Ocakları’nda bir grev yapılır ve yazar hemen bu bölgeye giderek günlerce kalır. Sorar, araştırır, meyhanede madencilerle konuşur. Maden ocağından çıkan işçilerin tanınmayacak durumda oluşlarını “Güldükleri zaman zenci sanırsınız” diyerek anlatmıştır. Barakaların içinde açlık sınırında yaşayan insanları, maden ocaklarının kar hırsıyla ihmal edilmiş durumunu, kazaları, ölümleri, işçi sınıfının direnişini izlemiş ve anlatmıştır. Eser beş sinema uyarlaması ve iki televizyon yapımına da ilham kaynağı olmuştur.


Roman, 1860’larda kuzey Fransa’da geçiyor. Montsou kasabasında yaşayanlar madencilerdir, burada doğan çocuklar madenci olurlar, yoksulluklarının farkında değildirler. Doğan çocuklar on yaşına geldiğinde madene inerler ve ailelerine olan borçlarını ödemeden evlenmelerine bile aileleri izin vermez. Başka bir yaşam olduğunun da ayırdında değildir çoğu. Sefalet içindeki bu yaşamın ortasında kadınlar dükkân sahiplerinin şehvetine boyun eğerek ya da patronlarına dilencilik yaparak çocuklarının karınlarını doyurmaya çalışırlar. Romanın kahramanı Etienne, bilmediğini fark eden bir karakterdir. İşçi liderliğine soyunduğunda deneyimi ve bilgisi yetersizdir, bir yandan içindeki isyan duygusu kabarmakta, diğer yandan Maheu’nun güzel, saf, çelimsiz kızı Catherine’e kendisinin de tanımlayamadığı duygular beslemektedir. Montsou’da görüp yaşadıkları, burada yaşayan insanların zavallı hallerinin farkında olmadıklarını görmek de onu derinden sarsar. Etienne’in haksızlıklara verdiği tepkiler, okuyup öğrendiklerini her akşam Maheu ailesine basit bir dille anlatması, etrafta yaptığı sohbetler etkisini gösterecek ve direniş başladığında işçilerin lideri olacaktır. Catherine ise zavallı bir çocuktur, Etienne madende gördüğünde onun kız olduğunu bile fark etmez. Güvenilmez, hırçın, kıskanç bir adam olan Chaval’la birlikte olur. Bir nevi yazgısına teslim eder kendini. Bonnemort ise ailenin en büyüğüdür, 8 yaşında madene inmiş, 3 kez ölümden dönmüştür. En büyük amacı 2 yıl daha çalışarak daha yüksek emekli maaşına sahip olabilmektir. Romanın en önemli yan hikâyelerini kadın karakterler yazmaktadır. Kadınların isyanı, direnişe verdikleri destek, canları pahasına yazgılarını değiştirmek için greve sahip çıkmaları ve açlığa katlanmaları sarsıcı bir biçimde anlatılmıştır.

Romandaki tüm karakterler günümüz insanını, gerçek yaşanmışlıkları anımsatır.
Emile Zola’nın edebiyat dışındaki şöhreti ise Dreyfus Davası’nda sergilediği duruşu, “İtham Ediyorum” başlıklı makalesinden kaynaklanmaktadır. L’Aurore gazetesinde yayınlanan Cumhurbaşkanına bir açık mektup niteliğindeki bu makaleye aydınlar ve pek çok profesör destek verirken ordudan gelen baskıyla yazar hakkında orduya hakaret suçlamasıyla dava açılmıştır. Savunmasında söylediği şu sözler tarihe geçer: “Ülkemin yalan ve adaletsizlik içinde kalmasını istemedim. Burada bana ceza verilebilir. Ama bir gün, şerefinin kurtulmasına yardım ettiğim için Fransa bana teşekkür edecektir.” Zola mahkûm olur. Saldırı ve baskılar sonucunda İngiltere’ye gider ve bir yıl sonra yeni Cumhurbaşkanı, yargılanmama garantisi verince geri döner. Dreyfus’un suçsuzluğunu kanıtlamak için mücadele eden Emile Zola bunu göremeden 1902’de evinde karısıyla birlikte baca tıkanması sonucu zehirlenerek ölür. Olayın bir kaza değil cinayet olduğu iddia edilir ancak ispatlanamaz. Dört yıl sonra 1906’da Dreyfus’un itibarı iade edilir.
Gerçek yürüyor ve onu hiçbir şey durduramayacaktır!” diyen Zola haklı çıkar. Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Dreyfus’un itibarının iade edilişinin 100.yıldönümünde Dreyfus, Zola ve Fransız halkından özür dileyecektir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil