Affet Atam


Atam,

Bize bakınca bulunduğun yerden endişeyle alnının kırıştığını, mavi gözlerinin bulutlandığını biliyorum. Sana karşı mahcubuz, bıraktığın emanete gerektiği gibi sahip çıkamadık. Adını silmek, seni unutturmak, değersizleştirmek isteyenlere ağızlarının payını vermekte çok geç kaldık. Senin çok önemsediğin kadınlarımızı, kızlarımızı koruyamadık. Önce senin için tuttuğumuz yas gününe göz diktiler, sonra gün geldi bayramlarımız battı içlerine. Senin gençlere bıraktığın cumhuriyet din bezirganlarının, özelleştirme tüccarlarının elinde saltanat düzenine döndü. "Yeter" dedikçe, gençlerimizi, çocuklarımızı öldürdüler hem de döve döve. Ağaçlarımızı söktüler, madenlerimizi mahalle bakkalı devreder gibi devrettiler; işçilerimiz öldü, yakınları tekme tokat dövüldü. Bin bir emekle Ankara bozkırında yeşerttiğin ormanı da talan ettiler. "Dur" dedikçe vurdular kazmayı, küreği. Daha söyleyecek, anlatacak ne çok şey var. Ne hukuk kaldı, ne adalet... Bölündük, ayrıştık, düşman olduk birbirimize. Eskiden komşumuzun, bakkalın, bekçinin soyunu sopunu bilmek aklımıza bile gelmezdi. İyi insan olduğunu bilmek, komşuluk hakkı, kul hakkı bilmek yeterdi. Şimdi kim alevi, kim sünni, kim kürt, kim çerkes, kim ermeni... Önce bunları soruyor, öğreniyorlar, herkes boynunda asılı gizli yaftalarla dolaşıyor sanki. Semtlerimiz, sokaklarımız, okullarımız ayrışıyor...
Sen şimdi diyeceksin ki "Ne yapayım çocuk! Ben sizi bugünler için uyardım."
Haklısın Atam, bizi uyardın ama anlamakta geç kaldık, seni anlayamadık. Senin fikirlerinle attığın temelin üzerine bir tek tuğla koyamamışız biz. Bir türlü bitirip çatısını çatamadığımız bir bina gibi hem içten, hem dıştan çürüyoruz. Fikirlerini anlamak, anlatmak, tartışmak, o fikirlerden yola çıkıp daha çağdaş bir düzeye ulaşmak için çalışmak yerine imzanı dövme yaptık, arabalarımızın camlarına yapıştırdık, aklına gelen eline fotoğraflarını alıp sokaklarda sattı. Seni gerçekten anlayamadık, anlatamadık. Senin açtığın yolda yürüyecek yeni liderler çıkaramadık içimizden, onun yerine seni tabulaştırdık, her başımız sıkıştığında sana şikayete geldik.
Kendi adıma senden af diliyorum, bir Türk genci olarak tutamadığım sözler için. Artık bir anneyim ve oğlumun senin fikirlerini sorgulayarak, anlayarak yolundan yürümesi, adını koluna değil aklına ve vicdanına kazıması için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil