Kasırganın Gözü - Necati Tosuner

Necati Tosuner yaklaşık 51 yıldır sakin bir çığlıkla okurlarıyla buluşuyor. Ne yazık ki okurların pek çoğu bunca uzun bir yazın hayatına rağmen henüz onun derinden gelen sesiyle tanışmış değil.
Yazar 1944 yılında Ankara’da fakir bir semtte dünyaya gelmiş. Çocukluğunda salıncaktan düşerek yaralanması sonrasında uzun yıllar tedavi görmesine rağmen kamburluğu önlenememiş. On altı yaşında kambur olacağı kesinleştiğinde, bir delikanlı için yaşadığı bu büyük travmayı aşmak kolay olmamış.Yatakta, evde geçen uzun sürelerde oyalanması için babasının getirdiği kitaplar sayesinde önce iyi bir okur olmayı ve merak etmeyi öğrenmiş. Yazma yolculuğuna ise, ortaokulda bir öğretmeninin verdiği ödevle başlamış; Abidinpaşa’da helva satan bir adamın öyküsüymüş bu...
Sürekli okumasına rağmen, kitabın bir yazanı olabileceğini ilk kez yazma dürtüsü hissettiğinde fark etmiş. Bir eşkıya romanı okurken kendisi de buna benzer bir roman yazmayı denemiş. 1963 yılında ilk öyküsü Resimli Posta gazetesinde yayımlanmış. Ancak hem öykünün hem de yazarın adı yanlış basılmış... "Onunkiler Maviydi" isimli bu öyküyü yeni öyküler izlemiş, Milliyet'in Pazar ekinde, Varlık ve çeşitli dergilerde yayınlanmış öyküleri. 1965 yılında da ilk öykü kitabı, "Özgürlük Masalı"nda o güne kadar yazdığı tüm öykülerden vazgeçip bu kitap için yeni öyküler yazmış. 1969 ve 1972 de diğer öykü kitapları yayımlanmış. 1972 den sonra okulu bırakıp Almanya'ya gitmiş, neredeyse kaçmış. Bu kaçışı "pili bitti" sendromu olarak tanımlamış çeşitli söyleşilerinde. Bu dönemde bir daha yazamayacağını hatta intihar etmeyi bile düşünmüş. Türkiye'nin zor dönemlerinde, kendi sakatlığıyla bir türlü barışamayan bir genç adam olmanın sıkıntılarını yaşamış, Türklerin fazla sıcak kanlı ve merhametli yaklaşımı yaralarını daha çok kanatmış. Her zaman haktan, adaletten, emekten yana olmasına karşın yazdıklarında hep kendi iç hesaplaşmalarını, kavgalarını anlatması sebebiyle, toplumcu gerçekçi edebiyatın hakim olduğu dönemde,  edebiyat çevreleri tarafından fazla bireyci olması sebebiyle görmezden gelinmiş, hatta dışlanmış.
1977 yılına kadar Almanya'da kalmış, "farklı ve zengin bu mutfak" ve orada kalmak yazara iyi gelmiş. İlk romanı "Sancı... Sancı" ile dönmüş Türkiye'ye. Her şeye rağmen yazmaktan vazgeçmemiş ve pek çok ödüle değer görülmüş yapıtları. Hep az yazarak çok söylemekten yana olmuş Necati Tosuner, kendi yazdıklarını da acımadan kesip biçmekten, atmaktan gocunmamış. Kendine ait özel bir dil yaratmış.

1970 - TRT Sanat Ödülleri Başarı Ödülü (İki Gün)
1978 - Türk Dil Kurumu Roman Ödülü (Sancı... Sancı)
1997 - Haldun Taner Öykü Ödülü (Armağan)
1999 - Sait Faik Hikaye Armağanı (Güneş Giderken)
2001 - Atilla İlhan Roman Ödülü (Kasırganın Gözü)

Kasırganın Gözü, kitabın kahramanı olan yazarın iç hesaplaşmasıyla birlikte dünyaya ve içinde yaşadığı topluma bakışını kendi kelimeleriyle anlatan deneysel bir roman. Roman bütünlüğü içindeki eserde öyküler, şiir, kısa öyküler var. Yazar bir söyleşisinde kitabı için yaptığı çalışmayı şöyle anlatıyor: "Kasırganın Gözü'nü biçimleyen deneysellik görünümünün yazar için taşıdığı risk ortada zaten. Ama ben onun hamalı olmaya can attım bile bile, ben bunu nasıl anlatmalıyım sorusunun vardığı yerdedir Kasırganın Gözü. Söylemek istediğim için aradığım çarpıcılığa ulaştığımı sanıyorum."
Roman balkonda ya da pencere kenarında oturarak yaşamı izleyen bir adamın, yenilgin, kırgın kendi kendine konuşmalarıyla başlıyor ve bitiyor. Sürekli birini bekleyen, beklediği kişinin gelip gelmeyeceğinden bir türlü emin olamayan, yalnız bir adamın yaşamına konuk oluyoruz. Yalnızlığından bezgin bu adam hayatın onunla olan hesabının bir türlü kapanmamasından ötürü hep yenilmiş, yenilgin hissediyor kendini.Geri dönüşlerini, yalnız olmadığı zamanlarını kalın harflerle yazılmış diyaloglarla anlatıyor. Kamburunu, karşılıksız aşkını hatta ölme isteğini okuduğumuz kısacık öykü bize romanın kahramanının bir yazar olduğuyla birlikte kendi yaşamından kesitleri de sahneliyor. Bu kısacık öyküler hem romanın bir parçası hem de başlı başına kurgulanmış birer Necati Tosuner öyküsü olarak karşımıza çıkıyor. Kısacık ama sayfa sayısı azaldıkça tüm gücü kelimelere hatta hecelere yüklenmiş bir eserden bahsediyoruz. Balkonda oturup etrafı izleyerek, yalnızlığını gizlemeye çalışarak ve hep birini bekleyerek kendiyle konuşan bu adam ülkenin sorunlarını, yalnızlığını, bekleyişlerini, geçmişini, özlemlerini, hayatla başa çıkma mücadelesinde hep yenilgin oluşunu dert eden, bunu anlatan, anlatmaktan da öte okuru derdine ortak eden bir yazar olarak var oluyor. Sonuç olarak zaten ödül almış bu roman okunmadan geçilmeyecek kadar yoğun, okuru derinden sarsacak, delip geçecek kadar keskin. Son söz tabi ki Necati Tosuner'in...
"Bu yazdıklarım için 'roman değil' diyen biri olacaksa, şimdiden bıraksın okumayı! Benim için artık çok geç. Okuyan geç kalmış değil..."


Yararlanılan kaynaklar:
http://1000kitap.com/roportaj/Necati-Tosunerle-Soylesi
http://www.sabitfikir.com/soylesi/necati-tosuner-tanri-vasat-yazara-acisin
http://www.insanokur.org/?p=57897
http://blog.milliyet.com.tr/kasirganin-gozu---necati-tosuner/Blog/?BlogNo=164105

Ayrıca 25 Ekim 2014'te Kozyatağı Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdiğimiz "Okuma Günleri"nde benimle birlikte olan tüm katılımcılara teşekkür ederim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil