Günlüğüm - 51


"Günlüğüm" diye yazmayalı çok olmuş. Yazacak şey olmadığından değil de yazmalı dediklerimi sıraya dizememekten daha çok. Ama bu gün başka bir heyecan var... Bir mektup aldım. E-posta, mesaj, falan değil. Resmi bir yazı da değil; bildiğiniz mektup işte. Kanlı canlı, duyarlı birinin zaman ayırdığı, kağıda yazdığı, zarfa koyup postaya verdiği gerçek bir mektup. Üstelik tanımadığım daha doğrusu çok az tanıdığım birinden geliyor.
Tumblr'da karşılaşmıştık iki okur olarak. Benden imzalı bir Akata'ya Yolculuk istedi. Neden, diye sordum. Çocuğu yoktu. Gelecekteki çocuğu için istediğini yazdı. Yayınevleri yazarlara çok az kitap verdiği için bu tür istekleri karşılamak mümkün olmuyor ne yazık ki. Henüz doğacak olması bile olasılık halindeki bir çocuk için kitap gönderme fikri çok hoştu doğrusu. Kitap gitti, güzel bir Akdeniz şehrine. Sonra bir mesaj geldi. "Size bir mektup yazmak istiyorum, adresinizi verebilir misiniz" diye... İşte o mektup bugün geldi. Üstelik ne badirelerden geçerek geldi. Ancak üçüncü kez ve takip koduyla gönderildiğinde getirebildi PTT mektubumu. Yazıldığı tarih; 28.03.2015...
Şimdi her şey daha kolay, daha hızlı, ulaşılabilir. Ama mektup beklemenin, onu elinde tutmanın, elinde kalem önünde kağıt nasıl yazsam diye düşünmenin sancılı keyfi bir başkaydı doğrusu...
Yolunu dört gözle beklediğim mektubu aldığımda ellerim titredi. En son ne zaman mektup aldığımı hatırlamıyorum ama kimden aldığımı biliyorum. Mektuplaşmaya başladığımızda liseye gidiyorduk, o zaman PTT öyle iyi çalışırdı ki, Salı günü gönderdiğim mektubuma Cumartesi günü yanıt gelirdi. Çok şey paylaştık, dertleştik, sayfalarca yazdık, kızıp küstüğümüz zamanlar kısalırdı mektuplar. Yıllarca mektuplaştığım arkadaşım artık yaşamıyor. En büyük pişmanlıklarımdan biridir o mektuplardan birkaçını saklamamış olmak.
"Lütfen yazmayı asla bırakmayın..." diye seslenen bu güzel mektubu özenle saklayacağım.

Mektubun sahibine sevgiyle...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil