Bir Bahar Akşamı
Bahar erken geldi İstanbul'a, her yer papatyalarla dolu. Bahara en çok yakışan çiçekler onlar, özgür, başına buyruk, nahif. Bir kucak dolusu papatya almak isteğimi bastırıyorum cüzdanımdaki parayla daha beş gün idare etmem gerektiğini düşünerek.
Yorgunluğumu daha çok duyumsuyorum birden. Ayaklarımın altında birer ateş tuğlasına dönmüş sanki ayakkabılarımın tabanı. İşten geç çıktığım bu akşamları seviyorum. Kimi günler geç çıkmak için bahaneler bile yaratıyorum kendime. Karton bardakta bir kahve alıp arka sokaktaki çocuk parkının banklarından birine oturuyorum. Bir yudum kahve, yanımdaki kitaptan bir kaç sayfa.
Karanlık çökmeye başlıyor usulca, hava serinliyor iyice. Telaşsız kalkıp iskeleye doğru sürüklüyorum kendimi. Dolmuş kuyruğunda yerimi alıyorum.
Şoför yanındaki tek kişilik koltuğu kapmış olmanın keyfiyle çökmekte olan akşamı izliyorum. Şehrin ışıkları yanıyor. Yaşlı dolmuş şoförünün radyodaki türküye eşlik eden çatallı sesi kulaklarıma değince gülümsüyorum. O da bana göz kırpıyor. Artık onlar da terk ediyorlar bu güzel şehri, yerlerini genç, kavgacı, hız düşkünü şoförlere bırakıyorlar.
Kırmızı ışıkta iki dolmuş yan yana geliyor. Elim çenemde dışarı bakarken bana bakan bir çift gözle karşılaşıyorum. Çenesini eline dayamış o da, başı ağır gelmiş sanki, gözlerinin altı torbalanmış, ojeleri yarım. Birbirimizi kısa bir an süzüp bakışlarımızı kaçırıyoruz, sanırım ümitsizliklerimizden tanışıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder