Dünya Böyle Daha Güzel

Hayvanlar yaşamım boyunca hep güzel anlar armağan ettiler, en güzel hikâyeleri bırakıp gittiler bana. Çocukluğumda sokakta bulduğum tüm kedileri ve yavru köpekleri eve getirmek isterdim. Civcivden bile çok korkan annemin buna geçit vermeyeceğini de bilirdim. Yine de kardeşimle şansımızı denemekten hatta ağlayıp sızlayarak babamızı da tarafımıza çekmekten hiç vazgeçmedik. Çocukluğum boyunca sahiplenemediğim o kediye yıllar sonra kavuştum. Pek de hoş bir rastlantı değildi. Bir poşetin içine hapsedilerek eziyet edilmiş bir halde bulduğum yavru kediyi elime almaya bile korkmuştum.Her an ölecek gibiydi, neyse ki veterinere yetiştirebildik. Öyle küçüktü ki ne kadar tekmeleseler de kemiklerini kıramamışlardı. Yaraları iyileşti, bazı insanların iyi olabileceğini, onu sevebileceğini öğrendi. Adını Duman koyduk. Koyu gri tüyleri, yemyeşil gözleri, vakur yürüyüşüyle bir prens gibiydi.
O zamanlar şimdiki gibi kedi evi yapımını gösteren videolar ya da hazır satılan mukavva evler yoktu. Bir bisküvi kolisiyle kendimiz yaptık. Dumanı eviyle birlikte yağmur ve rüzgâr almayacağını düşündüğümüz balkon altına yerleştirdik. Ama küçük Duman hastalandı. Bir akşam üzeri okuldan eve dönerken öksürdüğünü duydum. Hayatımda ilk kez, bir kedinin sigara tiryakisi koskoca bir insan gibi öksürdüğünü işitmiştim. Elbette ikinci kez veterinerin yolunu tuttuk. Her akşam antibiyotik içmesi ve sıcak tutulması gerekiyordu.
Ben onu zapt edemeyince bu görevi babam seve seve devraldı. İşten gelince üzerini değiştirip bir de eski pardösüsünü giyiyor, Dumanı kucaklayıp sımsıkı tutuyor ben de şırıngayla ilacını dudağının kenarından ağzına akıtıyordum. Bir hafta sonra iyileşti kedimiz. Ama bu arada eve de yerleşti. Annemi hiç rahatsız etmiyor hatta yemeğini verdiği için ona büyük saygı gösteriyordu. Yemeğini yedikten sonra bacaklarına bir kez sürtünüp teşekkür ediyor daha sonra hiç yaklaşmıyordu. Böyle ufak tefek hareketlerle fethetti annemin kalbini. Yemekten sonra kendisini biraz sevdirir, ona aldığımız oyuncaklarla biraz ilgilenir ardından önce koltuğun arkasına oradan büfenin üstüne ve oradan da ahşap-ferforje kollu avizeye atlayarak hepimize tepeden bakardı.
Geceleri asla evde kalmaz, gitme vakti geldi mi kapının önüne dikilip açmamızı beklerdi. Eve gelmek istediğinde bir şekilde sokak kapısından içeri süzülür ve daire kapımıza geldiğinde kafasıyla kapıya vururdu. Bazen birkaç gün hiç ortada görünmez, çıkıp geldiğinde yorgunluktan horuldayarak uyurdu.
Sonra bir gün duman olup savruldu, gitti ve bir daha gelmedi.


Belki başka bir zaman da köpeğim Cindy'den, ilk muhabbet kuşum Aliş'ten bahsederim. Ama bu gün Duman'ı anmak istedim. 
Dünya kedilerle, köpeklerle, atlarla, karıncalarla, kurbağalarla, salyangozlarla çok daha güzel değil mi? Onlar olmasa yaşam nasıl devam ederdi? Kim karşılıksız sevebilirdi bizi, gözyaşlarımızı yalayıp güldürmek için kendi kuyruğunu kovalayabilirdi...

Önce kendimizle, birbirimizle sonra da hayvanlarla barışsak dünya gerçekten daha güzel olmaz mı?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil