Umut... Yine Yeniden Umut
Herkes için farklı çağrışımları olsa da, hayatı yaşamaya, beklemeye değer kılan bir güven duygusudur umut. Ne çok şey anlatır. Özünde hep daha iyiye kavuşma arzusudur. Bir bebeğin gülüşü, çalan telefonun sesi, posta kutusuna düşen bir mesaj, bazen bir kağıt parçası, bir gazete haberi umut olup tutuşuverir yüreklerde. Ne zordur umut etmek ya da en zoru umut edememek. Hayatımız boyunca sahip olabildiklerimizin, yalnızca bizim olanların en önemlisi olduğunu anlayamadan yaşar gideriz. Kimi zaman kendimizi tüketir bir başkasında ararız umudu. Kimi zaman bize umudu getirecek birini ararız. Kimi zaman umudun kendini ararız. Umudu aramak karanlıklarda, bazen el yordamıyla, bazen tökezleyerek, düşe kalka... Onu bulamamaktan korkmak... Eğer hal böyleyse, korku egemen olmuşsa zihne kaybedilmiş bir yaşam kalır geride. Yol her an biraz daha karanlık olmaya başlar, sürüngenler etrafta dolaşır, her adımda gölgeler biraz daha uzar, kalp atışları hızlanır. Tutunduğumuz dallar elimizde kalır, kendi sesimizden başkasını duymaz oluruz, o da yabancı gelir kulağımıza. Üstelik geri dönüş de yoktur. Bir ışık, bir başka elin sıcaklığı, bir nefes ararız. Umudu ararız. Zaman geçer umudu bulma umudu da sönmeye başlar. Yorgunluk, tükenmişlik sinsice çöker üstümüze. İşte o an farkederiz ki umudu aramak değil umutsuz olmaktır bizi yok eden. Oysa umut biziz. Biz tükenmedikçe umut tükenmez, biz vazgeçmedikçe umut bizden vazgeçmez. Bir harbe tutuşuruz kendimizle, hunharca içimizi kemiren umutsuzluğu, umut ateşiyle kül etme vaktidir.
Kendimizden vazgeçmezsek, çaresizliği değil de umudu besleyebilirsek hayatı kazandık, yeniden doğduk demektir.
17.12.2010
Kendimizden vazgeçmezsek, çaresizliği değil de umudu besleyebilirsek hayatı kazandık, yeniden doğduk demektir.
17.12.2010
Yorumlar
Yorum Gönder