Ubor Metenga Buluşmaları - Onat Kutlar


İKSV Salon'da yapılan Ubor Metenga etkinlikleri Onat Kutlar'ın İshak isimli tek öykü kitabındaki son öykü olan "Kül Kuşları" incelemesiyle sona erdi. Umuyorum ki sonbaharda yeniden bir arada olacağız. Etkinliğin açılışında Ayfer Tunç öncelikle böyle "edebiyat obsesifi" bir yazarın sadece tek bir edebi kitap yazıp daha sonra başka alanlarda üretkenliğini devam ettirmesinden duyduğu kırgınlığı dile getirdi. Etkileyici bir yorumla dinlediğimiz öykünün ardından genelde Onat Kutlar'ın edebiyata duyduğu özen, öykülerindeki sözcük ekonomisi, anlatımın zenginliği ve her cümlede ayrı bir sahne kurarak öyküyü nasıl ustalıkla işleyip ilerlettiği üzerinde duruldu. Kül Kuşları adlı öykü için (öyküyü bulup okumanızı özellikle tavsiye ederim) Ayfer Tunç, Murat Gülsoy ve Yekta Kopan'dan aktaracaklarım ise şöyle:


  • Kitaptaki öykülerin hepsinde göze çarpan, evrensellik ya da zamansızlık: Açlık ve sefaletin bu derece yoğun, olağanüstü anlatımı, dili kullanmadaki ustalık ve yazarın her cümlede kurduğu sahneler okuru etkiliyor ve öykünün belli bir zamana ya da yere ait olmadığı hissini uyandırıyor. 
  • Yazar, son paragrafa dek üçüncü bir göz olarak öyküde yer almamayı tercih ediyor. Kullandığı ekonomik dil ve eksiltilmiş sahnelerle okura zihninde tamamlayacağı alanlar açıyor/bırakıyor.
  • Öykünün ilk cümlesinin ilk kelimeleri olan "kocaman bir anahtar" bize üç cümleyle evin resmini çiziyor.
  • Simit sahnesinde (Alt odanın kapısına yaklaştığı sırada cebinden gizlice büyük bir simit çıkardı. Yemeye başladı. Kapının önünde dönüp geriye baktı. Gazel'in görmediğini anladı.) hayatta kalma mücadelesini kısa ama vurucu bir biçimde ortaya koyuyor. Alışkın olduğumuz aile hikayelerindeki fedakar büyüklere bu metinde rastlayamıyoruz. Ezberimizi bozarken bir yandan bu sahneyle yaşlı kadına da acımamızı sağlıyor.
  • Bir gün önce ölüm yaşanmış bu sefalet içindeki evde herhangi bir dinsel törene, yasa, bu sebeple bir kedere rastlamıyoruz. Aksine arkaik bir oyun ile teselli arandığını görüyoruz. Bu durum metne öyle doğallıkla yerleştirilmiş ki yadırgamıyoruz. Acıyla rasyonel olarak baş edilemediğinde halkın eski pagan geleneklerine dönmesi resmediliyor. Kepçe gelin oyunuyla, anlatılamayan acı dile getiriliyor.
  • Oyun daha sonra halanın trajedisine dönüşüyor. Çocuk halanın acısının ve trajedisinin farkında olarak soruyor: "Babasını öldürecek mi?"
  • Metnin genelinde yazar hep çocuğun tarafındayken (onun dili, bakış açısı,...) son cümlelerde öykü düzleminden çıkıp soruyor, sorguluyor.
Son olarak Ubor Metenga yazarlarının dediği ve bendenizin de kesinlikle tavsiye ettiği, İSHAK'ın edebiyat tarafındaki herkesin kitaplığında mutlaka olmasıdır. Ne yazık ki YKY bu kitabı en son 2009 da, yayınlanışının 50. yılı anısına özel olarak 3000 adet basmış. Artık bulmak pek mümkün değil. Sahiplerinin kıymetini bildiklerini düşünerek, sahaflarda bile pek rastlanmadığını söyleyebilirim. Bulursanız kaçırmayın.

Yorumlar

  1. Yazılarınızı gityat.com ' da paylabilir, kendi kanalınızı oluşturabilirsiniz. Sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okumak ya da Okumamak: "Kayıp Zamanın İzinde"

Cenk Hikayeleri - Murathan Mungan

Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil